Kader baştan çizmişti hayatlarını. Bütün roller dağıtılmış, her ayrıntı düşünülmüştü. Yağmurlu bir günde karşılaşmışlardı. İkisi de sinirli ikisi de birbirinden öfkeliydi.Yavuz tesadüf diye düşünürken Esra tevafuk diye içinden geçirmişti. Bu kadar z...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
05.04.19
Kırılıyordu, insan. Bir bakış, bir dokunuş, bir söz, kırıyordu. " Acı "
Acı; dile getirilmeyen kelimelerin arasında ezilip kalan bir boşluktu.
Hastane yoğun bakın bölümünün biraz ilerisinde ki kırmızı sünger sandalyeye yorgunca bedenimi bırakmıştım. Bedenim titriyordu. Soğuk havanın tesiri mi, bedenim acıya şerik haykırışından mıydı? Ayazda kalmış bir kedi gibi, dişlerimi birbirine vura vura titriyordum. Az önce yanıma gelen dostların, sıcak sohbeti ardında zorda olsa gülümsemiştim. Belki de gülmeye çalışmıştım. Birkaç hoş-beş sohbetin üzerine yemek için Esma'nın evine gideceklerini, ısrarla davet etmelerine rağmen gitmek istemedim. Bugün bir şeyler vardı. Her günüme eklenen sızıdan bir kat daha fazlası. Kalbim sıkışıyor, bedenime işleyen ince bir sızı iğne misali batıyordu. Ruhum, ruhumu kaldırmıyordu.
Derince soluduğum nefes, etkisizdi. Dikenli bir çalı gibi batıyordu, nefsime, nefesime. Her soluduğum da ciğerimi şişirmeden ihtiyari ihtiyaç ile bir diğerini soluyordum. Doyumsuz, nefes alıyor, açlığımı gideremiyorum. Bugünüme işlenen, farklı bir şeyler vardı. Yorgunca kapanmaya meyilli olan gözlerimi güçle iteliyor, uyumamak için direniyordum. Üzerime uygulanan, görünmez yükün ağırlığı boğazımı sarıyor, zehirliyordu. Tıpkı, usul usul çınlayan çıngıraklı bir yılan gibi.
Yavaşça gözlerimi kapatırken yükselen çığlık ile yerimden hızla doğruldum. Anlamsızca etrafıma bakınırken, titreyen bedenime engel olamıyordum. Ne olduğunu anlamazken koşuşturulan arasında yerimden kalkarak koridorda ilerledim. Bilmeden attığım adım, en büyük izdiham. Kelepçeler umutlarıma sarılmıştı. Demiri pas tutmuş, umudum çürümeye mahkum, olandı. Her bir adım, diğer adıma eşlik eden hükümdü.
Umut, umutsuzluğun zehri idi...
Yoğun bakım odasının kapasında dizilen kalabalık arasında serzenişleri duyduğumda beynimde düşünmeye mutadın hangi duyu organı varsa çekilip gittiğini sezdim. Yavaş bir adım attım. Önce Birgül annemi gördüm. Ağlayarak eşine sarılan Kenan babam. Ardında Emre'nin acı dolu duvara geçirdiği yumruğu, babamın Kenan babama verdiği destek, hepsi anlık bir analizin raporu. Halen ne olduğunu anlamazken yanlarına ilerleyerek yoğun bakım kapısının önünde duran doktora bakışlarımı çevirdim.
"Başınız sağ olsun" demişti.
Kim için, kime ne olmuştu ki? Başımı hafifçe sallayarak Kenan babama çevirdim ağlıyordu. Acı acı içini çeke çeke ağlıyordu. Annem babam, Birgül annem, herkes ağlıyordu. Anlamıyordum. "Ne oluyor" diyerek öfke ile bağırmak çağırmak istediğim bir gerçekti. Önümde duran hemşireleri iterken doktorun karşısında dikilmiştim. "Neler oluyor" sözlerini şaşkınca dile getirirken karşımda ki doktor güçle yutkunmuş bakışlarını kaçırmıştı. O an bir şeyler hissettim. Ama konduramadım. Balçık gibi dilimde dolaşan tadı yuttum.