Kader baştan çizmişti hayatlarını. Bütün roller dağıtılmış, her ayrıntı düşünülmüştü. Yağmurlu bir günde karşılaşmışlardı. İkisi de sinirli ikisi de birbirinden öfkeliydi.Yavuz tesadüf diye düşünürken Esra tevafuk diye içinden geçirmişti. Bu kadar z...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
"Oturup konuşsak, geçerdi belki de her şey" Cahit Zarifoğlu
14.04.2018 Y.E.O.O.AE Yağan yağmurun çevreye saçtığı saf ve berrak koku, şimdilerde kızımı hatırlatır olmuştu.Ruhum kokusuna doyamadan, toprak kokusunu solumuştu. İmtihan dünyası, işte...
Mezarlığın, yağmur suyuna hasret ile çekmesi, gibi. Kara bulutları gökyüzünde misafir ederken, yağmur damlaları ile yeryüzünü buluşmasına vesile olmuştu. Toprak hasret kaldığı suyu karşılarken, iç çekerek yüzümü ıslatan damlaları izledim. Gök temizlendi, toprak temizlendi. Ağaçlar temizlendi. Yağmurun damlaların değdiği her yer temizlenmişdi. Peki, ya benim yüreğimi? Bedenime değen her bir damla ruhuma, değmiş miydi?
Bakışlarla ağır ağır etrafta dolaştırdı. Kirpik uçlarım da biriken birkaç yağmur damlasını gözlerimi, açıp kapıyarak süzülmesini sağlarken bir kez daha kıpırdaştırdım.
Ardımda küçük bir mezar bırakmıştım. Acının tadını, bebeğimi, canımı bırakmıştım. Boğazıma düğümlenen, dile gelmeyen bir çok acıyı...
İç çekerek, biraz ileri de Yavuzun sigara dumanını gördüğümde bakışlarım Yavuz'a doğru çekilmişti. Karanlık gecenin ardında bıraktığı sigara dumanını boş gözler ile dudaklarından üfürüyordu. İkimizin de yüreği yaralı. Gözlerimden yaşlar akmaya küsmüş. Bedenim titrek, bakışlarım durgundu. Gecenin fısıltıyla karanlığın arasında enfal suresi dileme dolanmıştı.
Ve'lamü ememà emvalukum ve evladukum fitnetun ve ennellahe indehu ecrun azim*
(Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka bir şey değildir. Allah katında büyük ecir vardır. )
İç çektim ve gökyüzüne baktım. Birkaç damlanın yüzümü okşaması ile gözlerimi yumdum. Oturduğum toprak üzerinde hafifçe doğruldum. Biraz ileride ağacın altında duran Yavuzun yanına doğru çekingen bir kaç adımla ilerledim. Beni gördüğünde bakışları usulca beni buldu. Aramızdaki mesafe bırakarak tam karşısında duraksadım. Dudaklarına değdirdiği sigarasından derinden nefesini çekerken dumanını tatmin olmuş bir şekilde firar etmişti. Dumanı arasında ki esrarengiz bakışları arasında büyülenmiş hissiatıyla gözlerine dolandı bakışlarım.
Baktı, baktım.
Derin bir soluğun ardında bıraktığı izlerin pişmanlığını bakışlarında yakalamıştım. Acının, hüznün, sitemin, öfkenin, pişmanlığın ve bitmeyen, adının üstüne koyamadığım nice yıkımları. Üşüyen ellerimi birbirine değdirirken istemsizce gözlerimi kırpıştırdım. Sessiz çığlıklarını hiç bu kadar yakından dinlememiştim ve ne yazık ki feryadına dile getiremeyecek kadarda güçsüz hissetmiştim. Derince soluduğum havadan ciğerlerime ilişen sigaranın görünenin dışında ki kokusu ile öksürme isteğimi kendimi zorlayarak itelediğim de, boğazımın kaşınmasını sağlamıştı. Derin derin nefeslenmenin üzerine, Yavuzun bakışlarını hissettiğimde sanki ilk defa bedenime değdiğini hissettiğim bakışları utangaçlığını üzerine kuşanmıştı.