"Yara Bandı."

42.7K 2.5K 81
                                    

Tenime değen rüzgarın teslimiyetine boyun eğmiş, geçen zamanın arasında ki boşlukları düşünerek doldurmak istemiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tenime değen rüzgarın teslimiyetine boyun eğmiş, geçen zamanın arasında ki boşlukları düşünerek doldurmak istemiştim. Ellerimin arasında parıldayan yüzüğün metal soğukluğu ile avuç içime saklayarak, herkesten daha çok kendimden saklamak istemiştim. Yorgunca zemine çalınan birkaç adımla omuzlarımı düşürerek elimi feracemin cebine iteledim. Nişanın ağırlığını atlatmamışken bir de sabah sabah okula gitmek zorunda kalmıştım. Benim hayatımda bu kadar heyecan, aksiyon yoktu. Munis normal bir hayatım vardı. Evden okula, okuldan eve giden, bir kızdım. Şimdi ise, tanımadığım adamlar, belinde silahları olan mafya kılıklılar, yalanlar, sırlar birde Yavuzumuz vardı. Tabi o, tek başına hepsine bedel, bir sorundu.

İstemeyerek uyandığım sabahın huysuzluğu benliğime işlerken, gün sonu gelmiş ve hiç beklemediğim bir şekilde sükunetli geçmişti. Haftalardır aradığım huzurlu günlerin tadını yaşamıştım. Okuluma gelmiş, derslerimden, ara molalarda dahi hiç bir sıkıntının pençesine dolaşmamıştı. Ders bitiminde, okul kütüphanesin de ders çalışmak için kızlarla vedalaşarak , kütüphane yolunu tuttum. Sessizliğin tadını yaşadığım kütüphanenin huzur arasında cam kenarında boş bir masaya bularak , sandalye çekip oturdum. Birkaç dakika, elimi masanın üzerine yaslayarak, çene altına bırakmış, hafifçe kafamı pencereye çevirdim. Günün aydınlığı, birkaç cılız ağacın aheste aheste rüzgara eşlik ederek sallanışına kapılarak, dakikalarca pencerenin ardında ki görüntüyü izlemiştim. Uyanıştan irkinmek gibi derince soludum, kol çantamın içerisinde ki kitaplarımı masanın üzerine çıkarttım. Eksik konularımın notlarını alıp bütün gün eksiklerimi tamamlayarak geçirmiştim. Yorulan gözlerimi ovalayarak kütüphaneye göz geçirdiğimde birkaç kişiden başka kimse yoktu. Masa üzerindeki telefonun almak içine uzandığım sıra telefonumun titremesiyle annemin aradığını gördüm. Ekranı kaydırıp, "Efendim anne"diye yanıtladım.

"Esra kızım neredesin? saat kaç "dedi. Telaşlı  sesinin olmasının yanında azarlayan nitelikteydi ses tonu.

"Kütüphanedeyim anne. Ders çalışıyordum" kitabın üstündeki kalemi kavrayarak parmaklarımın arasında çevirip sandalyeme yaslandım. Eğilmekten belimde ağrılar baş göstermişti.

" Kızım geç oldu. Evde çalışırsın."

"Tamam anne"

"Baban, almaya gelsin istersen, tek başına gelme" İyi durumda olduğumu bilse dahi annem evhamlı biriydi. Gözüyle görmediği sürece yüreği rahat etmezdi.

" Yok, anne ben gelirim. Hadi görüşürüz."

" Tamam, kızım" memnuniyetsiz huysuz sesle telefonu kapatmıştı. Ekran üzerindeki, saate gözüm çarptığında gerçekten bir hayli geç olmuştu. Zaman ne de çabuk geçiyordu. Kitaplarımı çantama yerleştirip, kütüphaneden çıkarak otobüs durağına doğru ilerledim. Bu saatlerde buraların bu kadar tekin olduğunu bilmiyordum. Her zamanki geçtiğim sokak bugün bir o kadar ıssız, karanlık, tehlike barındıran bir yer olmuştu. İçimden bütün duaları okuyup hızlıca adımlarımı sıklaştırdım. "Bu sokak bu kadar uzun muydu ? Adam kesseler kimsenin haberi olmaz. Ölür gider burada ya" İçimde ne kadar polyannacılık oynamaya çalışsam da, şuan için içime testere kaçmış gibi hep kötü şeyler kafama üşüşüyordu. Derince soluyarak hızlı hızlı attığım birkaç adımın üzerine bakışlarımı birkaç metrelik mesafe sonrasında rahatça soludum. Ardımda beliren gölge, evhamlılık duygusu sinsice düşüncelerime ilişirken korku baş göstermişti.

Bunları da beğenebilirsiniz

          

"Esra bir şey yok sakin ol. Herkese açık bir alan. Hızlı yürü. Korkulacak bir şey yok." İç sesimin teskinliği, kendime sakinleştirmeye çalışsam da bir anda arkamdaki kişi önüme geçip, tam karşımda durdu. Orta boylu, zayıf bir bedene sahipti. 30, 35 yaş arasında yalpanarak elindeki gazete sarılı içki şişesini hafifçe havaya kaldırdığında sendeleyerek ayakta durma çabası içerisinde idi. Bana doğru attığı sarsak birkaç adımla " Abla be, paran var mı? "dedi. Yaygın bir şekilde kelimeler dolanarak çıkış yapmıştı. Yüzümü buruşturarak bakışlarımı kaçırdım. Para verirsem kesin gider. Akşam akşam bu pislikle uğraşmayayım. Zaten korkudan Yusuf, Yusuf olmuştum. Çantamı açıp cüzdanı çıkardığım da benden önce davranıp elimdeki cüzdanı bir çırpıda avuçlarımın arasından aldı. İçindeki paralara göz gezdirirken yayın ağızla "Ooo, zenginiz" Diyerek avuç arasına cüzdanı boşaltarak keyifle paraları yüzünde sıvazlaması ardında cebine attı. "Başka ne var"  çarpık bir bakışla cüzdanı yere fırlattı.

" Baş... başka bir şey yok. " Dile getirdiğim titrek kelimeler ile üzerime doğru adımlarken korkuyla geriye doğru birkaç adım attım.

"Aaa! yok mu?" dedi. İçkisinden yudumladı "Nasıl yok sen varsın ya" söylediği sözler karşısında tökezleyerek şaşkınca yüzüne baktım. İçkisinden yudumlamasıyla ağzının aldığı şekli midemi bulandırmaya yetti.

"Neee" Ağzımdan dökülen şaşkın bir nidayla boşça yüzüne baktım. Ne demek istediğini anlamamıştım. Üzerime doğru pis bir sırıtışla yürümesi kapalı olan algılarımı tehlikeli çan sesiyle açmıştı. Kaçmak için yaptığım ilk hamlede, önüme geçerek kolumu kavramasıyla "Çek ellerini pislik adam. " kolumu var olan gücümle ittirdim. Sertçe sıktı.

"Niye öyle diyorsun." Alınmış bir ifadeyle dudaklarını büzerek bedenimi süzdüğünü hissettim. İğrenti bakışların karşısında öz suyum kabararak mideme basınç yapmış, dudaklarımdan böğürtüyle kusma isteği kabarttı.

Bedenime özgürce değdirdiği ellerin öfkesiyle sinirle ittirdim. Adama bak bu zamana kadar iffetimi korumuşum. Senin gibi şeref yoksunu bir adam tutsun diye mi? Kolunu bir an tutup, kan tadını hissedinceye kadar ısırdım. Elindeki şişe gürültü ile sokak arasında yankılanarak yere düşerken, elinin acısıyla bedenimi duvara ittirdi. O anki savrulmayla duvara çarpıp yere düştüm. Ağza alınmayacak küfürler saydırıp, tekrar üzerime hedef aldığı adımların karşısında ayaklarımı asfalt üzerinde iterek oturur, pozisyonda yürümeye çalıştım.

"Seni sürtük gel buraya"

Söylediği sözlerin karşısında elimi yerde gezdirip, ardımda bulduğum taşı ellerimin arasına almamla sinirle kafasına fırlattım. Kafasını hedep alarak attığım taş sağ kaşından kan katması daha çok sinirlendirmişti. Yerdeki kırık şişeyi elleri arasına alarak birkaç adımla üzerime doğru eğildi. Elindeki şişesi havaya kaldırıp vuracağı sırada kendimi korumak için kollarımla yüzümü kapattım. Gelecek olan acıyı beklediğimde, beklediğim darbeyi almamanın üzerine kollarımı yüzümden indirdim. Korkuyla kafamı kaldırdığımda pislik adam yerde üstüne çıkmış bir başka  adam, sert yumruklar savuruyordu. Şaşkınlıktan yerde oturur pozisyonda olanları izledim.

Adamı yüz üstü yatırıp kollarını arkada birleşti. Belinden çıkardığı kelepçeyi bileklerini takması ile Polis miydi? ihtimali ile kuşkuyla karşımdaki adama baktım. Elindeki telsizle sözlediği sözler üzerine emin olmuştum. Allah'ım şükür olsun...

"İyi misiniz?" Duyduğum sesin sahibine kafamı çeviridiğimde yanıtsız bıraktığım soru karşısında bakışlarını kaçırdı. Saniyelik sürede gözlerimi asfalt zemine indirdim.

"Şey. .. Yani. evet iyim"

"Emin misiniz?" Deyince kafamı kaldırıp, gözlerine baktım. Sorgulayan bakışları, durum tesbiti için, yüzümde dolandı. Anlamamıştım ne demek istediğini. Gerçi şu yaşadıklarım dolayı bende ne dediğimi anlamamıştım. Eliyle alnını gösterdi. Kafasıyla beni işaret etti. Ne demek istediğinin safsaklığı ile elimi alnımı gezdirdiğimde parmaklarıma bulaşan ıslaklık hissettim. Parmak uçlarıma baktığımda kan olduğunu görmüştüm. Kafam mı kanamıştı, sorusu ile kendimi sorguladığımda beni duvara fırlattığını ve kafamı çarptığımda acı hissedişimi hatırladım.

OLMAZSA OLMAZIMSIN "Hicran-ı Layezali"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin