72.BÖLÜM - SENi SEViYORUM

10.3K 656 19
                                    

~
72.bölüm
~

Ne kadar giderseniz gidin bir yanınız hep dünyadadır. Önemli olan tutacağın o güvenli elleri bulmaktır ve asıl mesele mutlu olmakta değil, bunu kiminle paylaştığındadır. İçimde taşıp somut olan her şey adımlarıma denk geliyor şimdi. Yaşadığımız hiç bir şey sebepsiz değildir. Koca koca acılara göğüs germişsen seni büyük mutluluklar bekliyordur. Ağlamış, ağlamamış ama yaşamışsan bu dünya yalanını, gülme sırası sana gelmiştir artık. Korkma! Neler yaşadık birlikte. Sizler benim acıma üzülüp sevincime ortak oldunuz... Geçti mi şimdi, bitti mi o acılar, kabuslar geçti mi? Yaşıyor muyum cidden...

Eve geldiğimizden beri koltuğa oturmuş dışarıyı izliyordum. Yağmur yağıyor yine. Bu defa bir elim karnımda. Bebeklerimi seviyorum usul usul. Oysa hiç sevemem sandım ama Fırat gelince her şey kolay olmuştu. O da el verince içinden çıkamadığım sorun yoktu. Duydum ki: Mine hanım uzaklara gitmiş, dayım yengemi susturmayı başarmış ve Ezgi artık rahatmış. Ben kendim için gururluyum, hamileyim, bir kızım, bir annem, bir kız kardeşim var. Benim gerçek dünyam burası. Emir'le başlayan hayatım artık birilerinin yönetiminde değildi. Bu benim hayatım ve ben, ben olmayı başardım. Karnımda ki bebekler benim, Fırat benim artık korkup saklanacak bir şey yok. Siper olacağım bir durum yok, çünkü bugün Fırat'ın kollarının altında, güvendeyim. Evimin içinde benim için ve bebeklerimiz için koşuşturup duran bir adam var, üstelik halinden memnun.

Hemen arkama oturup kollarını karnıma sardı. Çenesini omuzuma yaslayıp benim gibi yağan yağmuru izlemeye başladı.

"Sana bir şey söyleyeceğim."

"Seni dinliyorum."

"Sizi seviyorum" dediğinde güldüm. Elimi omzumda duran yüzüne koydum.

"Bizde seni seviyoruz." Şüphesiz ki çok seviyoruz. Derin, ben, bebeklerim. Fırat her ne kadar kocam olmasa da bizim babamızdı.

"Ben çıkmak zorundayım canım, geceye kalmadan dönerim." Fırat ayaklandığında dikkat ederek ayağa kalktım.

"Nereye, akşam oluyor, üstelik yağmurda yağıyor."

"Ya işim var, yoksa gitmem biliyorsun."Eliyle yüzümü sevdi. Çaresiz kabul ettim. Fırat alımı öpüp gittiğinde artık öpüşmediğimizi fark ettim. Kaç gündür aynı yatakta yatıyoruz ama bana sarılıp uyuyor. Öpmüyor beni, kesin sıkıldı benden. Gözlerim dolduğunda yine ağlayacak olduğum için hormonlarım tavan yapmıştı. Her şeye ağlayan halim aynı, galiba bu bebekler doğduktan ve kırıkları çıktıktan sonra geçecekmiş. Fırat bu halimi görseydi gitmezdi, hoş gitmese ağlamazdım değil mi? Of...

Biraz ağladıktan sonra hâlâ aynı yerde oturuyordum. İlay bahçe kapısından girdiğinde bile dikkatimi çekemedi çünkü aklım Fırat'taydı...

"Naz" diyen neşeli sesi yüzümü bulan gözleriyle anında silindi gitti.

"Ne oldu?"

"Fırat gitti" dedim dudaklarımı bükerek. İlay buna gelişi güzel kahkaha attı. Ben ona kaşlarımı çatarak baktım ama o hiç istifini bozmadan güldü de güldü.

"Ya bende bir şey oldu sandım. Adamın işi vardır, illaki gelecek." Başımı salladım. "He annemin bir toplantısı varmış, başı ağrıyor gidemeyecek. O yüzden hazırlan sen gidiyorsun."

"Olur, nerde, saat kaçta?"

"Ben seni götüreceğim, gel hazırlayayım seni." Başımı sallayarak yerimden kalktım. Yavaş yavaş odama çıktım. Annemin toplantılarına katılabiliyordum böyle de, bugünlerde canım hiç bir şey yapmak istemiyordu. Normal bir şeyler tercih edeceğim anda İlay atılıp bana elbise seçmeye başladı. Ben sessizce onu izledim, onun seçimlerine güveniyordum.

"Bu özel bir toplantıymış, yani adamı etkilemen lazım." Kaşlarım havalandı. Bu halimle adamı nasıl etkileyeceğim. Ne diyeceğim adama "merhaba ben Naz, hamileyim, üstelik ikiz" falan mı? Hayret bir şey. Tamam ikna kabiliyetim varda, daha bir yere tutunmadan ayağa kalkamıyorum. Kazandan sonra ezik çiziklerim geçti ama ruhen yorgunum. İlay siyah mini bir elbise çıkardı. Düz bir elbise değildi. Önü kapalı sırtı açıktı, üstelik Fırat kısa giymemi sevmiyordu. Kısa demişken aklıma Fatih geldi, dolayısıyla Meltem. Meltem'i aramak geçti içimden, unutmazsam iyiydi.

"Bu çok iddialı değil mi?"

"Ne olmuş, yemekli bir toplantı." İlay'a laf yetiştiremeyeceğin için kabul ettim. Fırat sorarsa İlay giydirdi derim, bende iyice aştım kendimi yani. Suç atmalar falan... Saçıma fön çekerken Fırat'a mesaj atıp onu bilgilendirdim. İlay makyajımı yaparken uykum gelmişti. Esnerken İlay burnumu sıktı.

"Ayakta uyuyacaksın ya" diye sitem edince kahkaha attım. Gerçekten her an uykum geliyordu. Aman canım, hamileyim ben, üstelik ikiz. Tamam henüz mızmızlanmak için erken. Ben elbiseyi de giyip aynaya baktığımda abartılı bir şey görmedim de, bir toplantı için fazla değil mi?

"Fazla değil mi sence de?"

"Hiçte bile."

"Fırat kızarsa suçu sana atarım haberin olsun."

"Tamam, hadi seni bırakayım."

Evden çıkıp arabaya bindik. Ben o kazadan sonra araba kullanamıyordum, yani o travma beni alt üst etmişti ve riskli gebeliğimde buna izin vermiyordu. Karnımda iki can vardı ve onları korumak için bende özen gösteriyordum. Anneler böyle yapmaz mı? Sahi nasıl anne olurum ki ben? Yani Derin'i bebekliğinde tanımadım. Onu tanıdığım da o yürüyor, konuşuyordu. Üç yaşından sonra anne oldum ona. Şimdi iki bebeğim olacaktı ve neler yapabileceğim konusunda şimdiden evham yapıyordum. Ya beceremezsen değildi düşündüğüm, ya yetemezsemdi.

Fırat'ı düşününce aslında korkmuyordum da. O şahane bir adamdı ve üzerime titriyordu. Neler geçti, elbet bunun da üstesinden gelirdim, gelebilirdik.

"İşte geldik." Geldiğimiz restorantın önü bomboştu.

"Emin misin? Kimse yok gibi."

"Evet eminim, hadi bol şans." Başımı salladım. Aradan inip restorantın girişine doğru yürümeye başladığımda İlay yanımda usulca uzaklaştı. Restoranta girdiğimde hemen bir adam belirdi karşımda.

"Hoşgeldiniz, buyrun" dediğinde daha ne için geldiğimi sormaması şaşırmama sebep oldu. Adamı takip ederek ilerlemeye başladık. Oldukça lüks bir yerdi. Karartılı ışıkları ve egzotik bir havası vardı. Eski tip değil, daha çok zarif. İk kanatlı kapıdan geçtiğimizde gerçekten kimsenin olmadığını anladım. Kocaman alanda tek bir masa vardı. İki kişilik romantik bir masa. Masanın üzerindeki mumlar yanıyordu.

"Buyrun" dedi adam tekrardan. Şaşkınlıkla masaya doğru yürümeye başladım. Adam sandalyemi çektiğinde neler olduğunu sormak için ağzımı açılırken bir anda keman sesi gelmeye başladı. Ben şaşkınca etrafıma bakınmaya başladım. Bu sırada başka bir adam ki o garson oluyor. Önüme kapağı kapalı geniş bir tabak bıraktı. Garson uzaklaşırken keman çalan başka bir adam hala yanımda bana eşlik eden adam başıma dikilirken yanımıza gelip çalmaya devam etti.

"Neler oluyor?" diyebildim en sonunda. Kemancı az uzağımda durdu. Yanımda ki adam elini tabağın üzerine koyup gülümsedi. Kapağı kaldırıp eline aldı, ardından oda uzaklaştı. Tabağa dönen bakışlarım bütün bu şaşkınlığımı açılıyordu. Tabağın ortasında kırmızı bir yüzük kutusu, birde küçük bir not kağıdı duruyordu. Dolarak ıslanan gözlerim görüşümü bulandırsada bunu kimin yaptığını biliyordum. Fırat...

Yüzük kutusunun kapağını açtığımda oldukça büyük taşlı bir yüzük gördüm. Gülerek kutuyu tabağın içinde bırakıp dörde katlanmış not kağıdını elime aldım. Dolan gözlerimi taşıran o sözleri okumaya başladım.

Nerden başlasam bilemiyorum. Bunu yüzüne bakıp söyleyemeyecek kadar çok seviyorum... Benimle evlenir misin?

Gülmekle ağlamak arasında bir ses çıktı ağzımdan. Ben kağıda bakarken hemen yüzüme bir çiçek uzatıldı. Kafamı kaldırdığımda bu gecenin esas kahramanı tam karşımdaydı.

"Hercai Menekşe : "Kafamda hep sen varsın ama ben bunu seviyorum." demektir güzelim. Seni seviyorum."...

SARDUNYA (2018)Where stories live. Discover now