BÖLÜM-64 İZ SÜRÜCÜ

1K 179 233
                                    


Nagas, ışık ışık akan şelalenin içinden geçtikten sonra karanlık bir tünele girdi ve hafif eğimli dar ağızdan henüz küçültmediği bedeni ile pulları taşlara sürtünerek yukarı doğru tırmanışa geçti.

Tünelin sonuna gelince yavaş yavaş küçülerek taşlarla çerçevelenmiş dar çıkışı kısmen genişletip dışarıya bilindik bir engerek boyutunda çıkmıştı. Boynundan hafifçe üçgen şeklinde devam eden başını yukarıya kaldırıp gökyüzüne baktı. Hilal ve yıldızlar aynı göğün altında yerli yerindeydi. Üzerine mükellef kılınan vazife onun için hiç de zor değildi; en iyi bildiği ve her defasında başarılı olduğu türdendi. Cılız sarı ışığı ile sanki tül perdeler ardına saklanmış gibi geceye ninni söylemeye hazırlanan hilali bir de Ademoğlu diyarından temaşa etti.

Gece, alabildiğine sessizdi...Sanki ertesi güne kopacak kıyamet öncesi dinlenmeye çekilmişcesine...Nem oranı Maran diyarından daha düşük olan Ademoğlu diyarında sürünmek Nagas için oldukça çekilmezdi. Sıcak toprak üzerinde gevşeyen kasları yüzünden yere yayıldı iyice. Başı, hilalin sağır kulaklara mırıldandığı ninni ile sağa sola yaylandı. Bir anlık gafletten kapandı gözleri.

Yiyecek meyve arayışına çıkmış bir kaç yarasanın ürkek çığlığı ve titrek kanatları ile daireler çizerek aynı kısa güzergahı değiştirmeden uçuşuna ve yarasaların hareketliliği ile gaza gelip birinin düşmesini temenni eden çiyanın sabırsız adımlarına şahitlik etti Nagas. Çiyan, sivri ayaklarını toprakta hızla ilerletip Nagas'ın arkasında belirdi. Senkronik adımları bir öne bir arkaya gitti, belki de vatanı bildiği bu topraklarda daha önce hiç engerek görmemişti ve ondandı şaşkınlığı. Antenlerini havaya dikip kendi gövdesi kadar küçülmüş engereğe meydan okumaya hazırlandı. Bir yandan da yarasaları gözetliyordu, hala birinin ağaç dalına çarpıp yere düşme ümidiyle. Engerek dağdan gelmişti, bağdaki çiyanın sofrasına konuk değil ancak ana yemek olur diye yarasaları ertesi güne bıraktı ve Nagas'ın kuyruğunu gözüne kestirdi. Isırıp dişlerini geçirecek, zehiri engereğin kanına karışırken bacaklarının arasında oluşturacağı kafeste belki biraz eğlenecekti.

  Arkasında dolaşan çiyanın fikirlerinden bihaber Nagas, bacak çıtırtılarına tahammül edemese de pek umursamadan yumulu gözleri ardında kısa şekerlemenin tadından mest oldu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Arkasında dolaşan çiyanın fikirlerinden bihaber Nagas, bacak çıtırtılarına tahammül edemese de pek umursamadan yumulu gözleri ardında kısa şekerlemenin tadından mest oldu. Çiyan sivri keskin dişlerini kuyruğunun ucuna temas ettirdiğinde Nagas feryadı bastı.

"Babaaaa!!!!! Babacıııımmmm!!!"

Kim bilir hangi kabusun acı imgeleri dolmuştu ruhuna? Belki de küçük bir bebekti kabusun orta yerinde...Belki de o bebek, başka bir çiyan tarafından rahatsız edilmişti kim bilir? Neyse ki gece çok sessizdi ve kendi feryadı da sadece kabusun içinde ses bulmuştu.

Ahh...Küçük bir yılan olmak! Hem de Ademoğlu diyarında...Ne kadar güç idi. Çevik kas hareketleri ile tam bir daire çizip döndü tıslayarak. Çenesini son sınırına kadar açıp aynı anda kendini çiyanın iki katı büyüklüğe eriştirdi. Gözlerini kısıp bir hamlede yutuverdi çiyanı. Boğazından aşağı kayan ayakları ezip çıtırdatırken gevrekçe gülümsedi. Hilalin gökyüzünde izlediği yolun hesabını yaptı ve içten içe payladı tembelliğe yenilişini. Yemeğini sindirmeden küçülmesi çok doğru değildi ve tehlikeli boyutlarda da değildi.

ŞAHMARAN'IN SIRRI-YILAN HİKAYESİWhere stories live. Discover now