BÖLÜM-51 KİM BUNLAR?

1.3K 198 248
                                    

 "Anne! Anne! Yalvarırım aç gözlerini! Anne ben geldim!"

  Üç parmak kalınlığında cam dikdörtgen bir kutunun içinde dik pozisyonda; elleri, ayakları, boynu ve belinden kutunun iç yüzeyine buz bağlarla bağlanıp sabitlenmişti. Üzerindeki ipek elbise, tıpkı teni ve kalçalarının altına kadar inen saçı gibi kar beyazıydı. Alnının ortasında yatay zik zaklarla şekillendirilip arkada birleşmiş, şakaklarındaki kısımlardan yukarıya doğru kavisli biçimde dört ametist çubuktan yapılmış tacı vardı. Gözleri sanki bir daha hiç açılmayacakmış gibi kapanmıştı. Yaşadığının kanıtı, yalnızca zayıf ve yüzeysel nefes alış verişleriydi.

     Genç kız, avuç içleriyle cam kutuya vururken, bir taraftan da yalvarıyordu "anne" diyerek. Onun da kutunun içindeki kadın gibi saçları, teni ve elbisesi kar beyazıydı. Alnında aynı taçtan taşıyordu. Annesi uyanana kadar avuçları şişse de kutuya vurmaya devam edecekti. Ne yazık ki sesi duyulmuyor, çırpınışları görülmüyordu. Göz yaşları, yerini sarsıntılı hıçkırıklara bıraktı. Dizlerinin üzerine düştü, alnını kutuya dayayıp vurmaya devam etti.

    Tam ümidi kesildiği sırada zihninde annesinin yorgun sesi yankılandı. Önce inanamadı, yavaş yavaş ayağa kalktı. Annesinin az öncesine kadar ebediyyen kapanmış izlenimi veren gözleri açıldı. Başındaki taç ile uyumlu ametist rengi göz bebekleri, etrafını buğu kaplamışcasına mat ve soluk görünüyordu. Kız hala ağlıyordu ama bu kez hüznüne, sevinçte eklenmişti.  Annesi uyanmıştı! Ne kadar zayıf, güçsüz ve tutsak olsa da yaşıyordu. Kendine gelmesine şahit olmak genç kızın cesaretini tekrar kazanmasını sağlamıştı. Zihninde bir kez daha yumuşacık sesi duydu.

    "Debur..."

   "Anne... Seni yeniden görmek ve duymak... İnanılmaz!"

   İkisi de hüzünlü gözleri ile birbirine bakarak dudaklarını kıpırdatmadan ve başka hiç kimsenin duymayacağı zihin sesleri ile konuşuyordu.

    "Debur, burada olmaman gerekiyordu kızım. Sen... Nasıl? Nasıl geldin?"

    Debur'un gözleri, kalınlığı neredeyse bir karış olan ve yer yer kemirgen böcekler tarafından istilaya uğramış kalın ahşap kapıya döndü. Altından sızmıştı. Sonra etrafı inceledi. Rutubetli ve yosun kaplanmış duvarlar, hiç bir şekilde yıkılmayacak gibi sapasağlam örülmüştü uzun salonun etrafına. Kendi de sonunda bu zindana girebildiğine inanamıyordu. Çok çaba harcamıştı, bu yüzden gücü tükenmek üzereydi. Bedeni görülebilir ve dokunulabilir biçimdeydi. Yeniden rüzgar olabilmesi için uzun bir süre beklemesi gerekiyordu. Tek başına annesini kurtaramayacağını biliyordu. Serpin'e gördüklerini anlatacak ve müjdeyi verecekti. Rüzgar formuna dönüşene kadar içeri kimsenin girmemesini umut edip bekleyecekti. Elinin tersiyle gözlerini silip, annesinin zihnine aktardı kelimelerini.

    "Seni yakaladıklarında peşinden geldim ve uzun bir zaman Maran diyarında kaçak olarak yaşadım. Bu zalimler, onlardan sultanımızı unutmayanları Ademoğlu diyarına sürüyor veya öldürüyordu. Çok acı sahnelere şahit oldum. Sultanımızın veliahtının başına gelenleri öğrendiğimde oraya gitmek istedim. Bir keresinde bana orada yaşayabileceğimizi söylemiştin küçükken. En uygun fırsatı kollayıp sürgünlerle birlikte kimseye görünmeden oraya geçtim. Kuzeyden güneye, doğudan batıya göç edip kimi zaman da yurt tuttum. Hem Ademoğullarından hem Aydilge'den saklandım. Sizleri kurtarabilmek için çareler aradım ama nafile... Sonunda güneyin yüksek dağlarının doruğunda inzivaya çekildim. Ara sıra sultanımızın veliahtının yani yeni sultanımızın hapsedildiği mağaranın civarına gelip durumu değerlendirdim. Belirli aralıklarla sürgün edilen maran halkını izledim. Onlara bile kendimi açık etmedim. O kadın, bölgeyi göz hapsinde tutuyordur diye. Sabırla bekledim. Bu sabah yine mağaranın yakınlarındaydım. Farklı bir şeyler olduğundan emindim içeriye girmeye karar verdiğim sırada etrafta sinsice dolaşan bir engerek gördüm. Sonra içeriden bir kız çıktı, ardından da bir erkek. Onları ve engereği uzaktan takip ettim. Engereğin yakalanmamaya çalıştığı belliydi. Öyle ise onu ben yakalamalıydım. Sonunda mühürlü kapıya kadar geldik. Kapı açılınca şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim ve ona görünmeden geçtim. Aydilge'nin yanına geldi ve ona sultanımızın uyandırıldığını söyledi. Ortalık tam bir kargaşaya dönünce seni ve şahlarımızı aramaya koyuldum. Ve nihayet! Seni buldum anne... Artık esaret bitecek, sultanımız hepimizi kurtaracak."

ŞAHMARAN'IN SIRRI-YILAN HİKAYESİWhere stories live. Discover now