Rüya gittikten sonra kedere boğulan Evran, boynunu büküp hızlı hızlı süründü mağaranın içinde. Gümüş pulları nemli zeminde sert çıtırtılar çıkarıyordu, neredeyse parçanıp tek tek dökülecekmiş gibi görünüyordu. Bekan onu izlerken daha çok üzülüyordu. Teselli etmek adına konuşsa da inançlı çıktı sesi.
"Sultanım, eminim ki bu ayrılık uzun sürmeyecek. O yüzden kederlenme! Emret! Nereden başlayıp ne yapmamız gerekiyorsa başlayalım ve bu defteri kapatalım."
"Doğru söylersin Bekan. Vakit, halkımızın asırlardır maruz kaldığı zulme son verme vaktidir."
"Ben derim ki... Maran diyarına sızalım evvela, düşmanımızı tanıyalım asırlar neleri değiştirmiş görelim."
"Aynısını düşünüyorum düşünmesine de... O kadın, haber aldıysa? Onun efsun yeteneğini hafife almıyorum. Diyarların halkları da ona bi'at etmiş durumda. Etmeyenlerden sadece bizim halkımızın sürgün olduğunu biliyoruz. Ya diğerleri? Bana kalırsa önce sürgünlerimizi toplamalı ve ilk Maran meclis toplanmasını yapmalıyız. Ne de olsa vaziyeti bizden daha iyi biliyorlar."
"Elbette sultanım. Yalnız muhbir endişesi içimizi hala kavuruyor. Dışarıda yolunda gitmeyen hiç bir şey görmemiş olmamın önemi yok gözlerim her daim açık olacaktır."
"Beni, benden daha iyi anlayan aziz vezirim! İyi ki yanımdasın."
"Sultanım o nasıl söz! Son nefesime kadar yanındayım. Sen bana annenin emanetisin, yanında olmayıp da nerede olacaktım?"
Annesinin bahsi geçince Evran'ın kederi katmerlendi. Derin düşüncelere daldı. Onun yokluğu, her şeyi içine çeken kocaman bir boşluk gibiydi ruhunda. Kendine ve varoluşuna kızıp kahırlandı.
"Ben olmasaydım bunların hiç birisi yaşanmazdı belki de. O kadın annemi en zayıf anında yakaladı, hepsi benim yüzümden. Ancak annemin ruhuna söz veriyorum! Aydilge, sebep olduğu felaketlerin bedelini ödeyecek! Yandaşları ile birlikte! Onları parçalarına ayıracağım."
"Sultanım?"
Bekan'ın soru ihtiva eden sesi ile döndü Evran.
"Şu Temren'in tılsımı... O... Şu anda bizde olsaydı..."
"Temren'in tılsımı, Aydilge'nin tılsımı ile kıyaslanamaz. Daha kudretli. Çünkü annemin kanı ile dövülüp onunla beslendi ve yine annemin zümrüt gözleri var onda. Ayrıca Aydilge'yi bu denli güçlü kılan tılsım değildi aslında. Annemi de beni de seni de en zayıf anımızda yakaladı, yani hile ile kazandı. Evet tılsımı da küçümsememek lazım, bunca vakit onun gücü sayesinde saltanat sürdü."
"Evet sultanım, Aydilge benim ömrüm boyunca gördüğüm en büyük caman. Lakin ne annenin ne de senin kudretine vakıf olamadı."
"Kesinlikle! Temren'i mağlup eden de annemdi."
"Sen de bir mucizesin, kendi gücünün yanında sultanımın gücü de dolaşır damarlarında."
"Düşmanımız namert! Bize kurduğu, kuracağı tuzakları kendilerine çevirmeliyiz aklımızı ve gücümüzü kullanarak."
Evran, Bekan'ın tılsımı sorarken sesindeki imada yayılı merakı anlamıştı. Derin bir nefes çekip Bekan'ın etrafında bir tur daire çizip göğsünü ona yaklaştırdı.
"Tılsımı merak ediyorsun değil mi? Etme!" Başını yandan itip onunla bir karış mesafe kalacak şekilde durdu ve göz kırptı "nerede olduğunu biliyorum, çok emniyetli yerde muhafaza ediliyor; bir yılanın bildiği ve ancak bir insanın dokunabileceği fevkalade korunaklı bir yerde."

YOU ARE READING
ŞAHMARAN'IN SIRRI-YILAN HİKAYESİ
Fantasy"En büyük dağı görüyor musun? Orada çok büyük bir kayalık var. O kayalığın içinde ise bir mağara. İşte o mağarada bir insan bedeni kalınlığında upuzun bir yılan varmış. Bu yılan mağarada uyuyormuş, eğer adını üç kere üst üste söylersen uykusundan uy...