Multimedya: Tarık ;)
Bilal; karşısındaki delikanlının tüm veryansınlarını anlıyor, sindiriyordu. Bir kez daha gördü ki karşısında 15 yaşında bir delikanlıdan çok güngörmüş, geçirmiş, tecrübeli bir adam duruyordu. Onun aklına gelmeyen birçok ayrıntı, şimdi Murat'ın dudaklarından dökülüp yüksek titreşimlerle beynine balyoz misali iniyordu. Lâl olan dili nihayet çözülürken;
"Yapamadım... Hiç birinizi riske atamadım..." diyebildi. Fakat Murat'ın ona çıkışması gecikmedi.
"Bizi riske atmadığına emin misin?" dedi yerden kalkarak gözlerini hüzünle yumarak ve devam etti;
"Sen bize en başından olayları anlasaydın buradan çekip giderdik, sen ve kızın gelmeyebilirdiniz, burada kalmaya devam edebilirdiniz! Ama sen içine düştüğün cehenneme bizi de çektin!"
Bilal kendini nasıl anlatacaktı bu saatten sonra, ne diyecekti? Sanki tüm kelimeleri senelerdir kullanmaya kullanmaya tüketmişti. Murat'ın hücrelerinde can bulan isyan dalgaları, her defasında kendi ile beraber daha bir kaç saat önce baba dediği adamı da beraberinde sürüklüyordu. Odada attığı volta insanı deli edecek bir hız ve baskı barındırıyordu. Bilal bu tehdidi görebiliyor lakin elinden hiçbir şey gelmiyordu.
"Murat." diye fısıldadı hüzünle "Beni suçlaman hiç bir zaman bitmeyecek evlat, bu hesabı sonraya bırakalım ve bir an önce bu evden çıkıp gidelim, hem bak yukarıdakilere de yazık! Saatlerdir bi başlarına bizim keyfimizi bekliyorlar. Zaten gün aydınlanmak üzere, evdekiler de perişan olmuştur! Gel beni dinle şimdilik uzatmayalım daha sonra daha müsait bir vakitte gerekirse ağzıma sıç. Ama şu an dur evlat!"
Murat gerçek dünyaya dönüş yapmıştı bu sözlerle fakat içinde birçok şeyle olan kavgası bitmemişti. Artık onlarla aynı evde kalacaklardı. Anasını bu adamla nasıl yatıracaktı? Daha bir kaç gün önce girilen iddiayı kazandığını hatırladığında rahatladı. Efsun iddiadan haberliydi nasılsa bir şekilde anasını da ikna ederdi. Zaten bu saatten sonra Bilâl ve anasını beş dakika bile yalnız bırakmaya niyeti yoktu.
İçini bürüyen öfkeyle merdivenlere yöneldi. Tahta basamakları dövercesine çıkıp kapıyı çarparak açtı. Yataktaki genç adam gürültüyle irkilirken içinden dualar ediyordu. Saatler önce uyanmış, bir ara karnı doyurulmuş, sonrasında da gelen giden olmamıştı. Bu zaman zarfında düşünmüş, hatırladıklarıyla şaşkına dönmüş, kaza anını, o günü her ayrıntısıyla defalarca gözlerinin önüne getirmiş ve yaşıyor oluşuna şaşırmıştı.
Bir taraftan seviniyor, diğer taraftan hem Zeynep hem de personel ve yolcular için endişeleniyordu. Pencereden sızan ışık azalmış içerisi soğumuştu ve yün yorganın içerisine daha fazla gömülmüştü. Bedeni fazlasıyla acıyor, ne kadardır bu şekilde yattığını merak ediyordu. Günlerden mi yoksa aylardan mı bahsediliyor muallaktaydı. Birkaç defa uykuya dalacak gibi olmuş ama dışardan gelen gürültüler yüzünden defalarca uyanmıştı. En son bir kavgaya kulak misafiri olmuş; duyduklarıyla fazlaca şaşırmıştı. Konuşanlar her kimse onları deli gibi merak etmeye başlamıştı.
Kapı hışımla çarpılarak açıldığında; yüzü gözü toprak içinde bir delikanlıyla karşılaşmayı beklemiyordu Tarık. Öğlen saatlerinde ona yemek getiren bu delikanlının ta kendisiydi. Murat'ı gördüğünde bir an irkilen bedeni yaraların etkisiyle sızlasa da; artık uyanmış olmanın kendine verdiği güvenle, ayağa kalkmaya çalıştı. Aklına binlerce ihtimal peş peşe sıralanmıştı. Hansel ve gretel'in başına gelenlerin kendi başına gelmesini istemezdi. Gündüz yemek yedirip şişmanlatmak isteyebilir ardından öldürüp onu yiyebilirlerdi. Pekâlâ, bu adam da şu an aşağıda ona mezar bile kazmış olabilirdi!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Yayında!)
General Fiction"İnsan bazen attığı adımlarla kaderine koşuyormuş tazem... Ben onunla evlenirken sana koştuğumu bilemezdim... Onunla karşılıklı susuşurken, farklı bir kimliğe bürünürken, koca olurken, baba olurken sana yatırım yaptığımı bilemezdim... Kader ağları...