42.BÖLÜM

89.6K 4.3K 4.6K
                                    


8 BİN Kelimelik bir bölümle herkese merhabaaa. Saat 00:00 dedim ama bitirir bitirmez paylaşayım dedim. Bekleyemedimmmm...
İnstagram ve Wattpad sayfalarımdan belirttiğim üzere malesef sınır katacağım. Geçen her bölümlerde emeğimin birazını bile almış değilim ve bu beni çok üzüyor :/
İlhamın onlardan geliyor ve yorum vs yıldıza basmaya zorlanıyorsunuz. Lütfen yapmayın ve düşüncelerinizi belirtin...

Sınır= 5 bin vote (🌟) + 5 bin yorum. Random atarak degil. Satır arası yorumlar yapabilirsiniz mesela. Bence çok değil. 40 veya 50 bin okuyucu varken birkaç yorumda bulunabilir ve tamamlayabilirsiniz. Emeğime saygı duyarak anlayışla karşılarsınız umarım. Sınır geçildiği an yeni bölüm sizlerle olacaktır.

Ayrıca sizden ufacık ricam; Eski bölümleri kontrol ederek yıldıza bastığınızdan emin olabilir misiniz? Mir&Zel çifti çoooook yıldız (🌟) hak ediyor benceee :")

♥Keyifli okumalar dilerim♥

***

'Git Diyemeyecek Kadar Bencil Bir Kalbe Sahibim.
Kal Demek İse, İçimden Gelmiyor...'

İnsanları anlamakta zorluk çektiğim bi ânı daha yaşıyordum. Ne yaptığını bilmeden veya farkında olduğuna rağmen tabiri yüzsüzlüğü üzerine biçilmiş bir elbise gibi sürekli giyinen. Kirliliğine aldırmayan insanlardan nefret ediyordum. Bir insan yaptığı şeylere rağmen neden hiçbir şey olmamış gibi davranır ki?

Evet, Yeşim.

Şu an üzerinde olan şuh maskesini bir an olsun düşürmeden gülümseyerek yeşil gözleriyle beni süzdü. Gözlerinde beliren ifade daha çok iğneleyici tonda, ezici bakışlara gebeydi. O an benim gözlerim onun belirginleşen karnına doğru indiğinde ufak bir şaşkınlık yaşadım. Çok kısa süren bu şaşkınlıktan sonra, gözlerimi kırpıştırarak şişkin karnından çektim ve yeşillerine tekrar baktım.

"Çekilecek misin artık?"diye sordu imâ barındıran bir ses tonuyla.

Dudaklarımı aralayarak bir şey söyleyeceğim sırada oflarcasına sesli bir soluk verdi ve, "Hiç seni çekecek havamda değilim." diyerek eliyle beni hafifçe geriye doğru ittirdi.

Bavuluyla birlikte salona doğru ilerleyen bedenini, üzerimden atamadığım bir afallamayla izlerken, inanamayarak güldüm ve başımı iki yana salladım. Bu kadar da yüzsüzlük fazla değil mi? Kendimi görünmez bir varlık gibi hissediyordum artık. Kapıyı sinirle kapatacağım sırada farkettim Ragip'in de kapıda beklediğini. Bana kısa bir bakış atarak, onun da Yeşim'in ardından salona ilerlemesiyle duraksayan bedenimi hareketlendirdim ve kapıyı kapatarak peşisıra salona girdim.

"Senin ne işin var burada?" Salona girdiğim an koltuğa çoktan yerleşmiş Yeşim'in karşısına geçtim.

"Keyfimden geldiğim pek söylenemez," derken başını çevirerek Ragip'e doğru ters bir bakış attı. O an anladım Ragip'in, Yeşim'i bulup getirdiğini. Ragip ise, kapı yanındaki duvara yaslanmış, boş bakışlarla ikimizi süzüyordu. Konuştuğuna çok fazla şahit olmamıştım zaten.

"Hem, o soruyu benim sana sormam gerekmez miydi? Duyduğuma göre Ekrem Çetiner ölmüş yada her ne olduysa ortalıktan yok oldu. Yani... Miraç ve intikam hırsı, bitti! Senin buradan def olup gitmen gerekmez miydi?! Hala ne arıyorsun burada?"

Elleri şişkin karnının üzerinde, sebebini hala bilmediğim bir nefretle bana bakıyor oluşu gözlerimi kısmama neden oldu. Bu kadınla herhangi bir savaşa girmediğime adım kadar eminken, bu nefretin kaynağını çözemiyordum. Sebebi Miraç mı? Katılmıyorum bu cevaba. Öyle olsa bile, karnındaki bebeğin babası farklı biriyken, Miraç'a aşık olamazdı.

Aşk-I Esaret - BenimsinWhere stories live. Discover now