OY ve YORUM bekliyorum.
Bu bölümde çok az bir kısım -bana göre- +18'lik kısım içeriyor. Rahatsız olanlar o kısmı okumayı es geçebilirler. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
Bu arada bazen bölüm parçası koymuyorum. Eğer sizin severek dinlediğiniz şarkılarınız varsa lütfen yorum olarak belirtin. Müzik paylaşıldıkça eğlencelidir. :)
İyi okumalar.
▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
''Gökyüzünün bittiği noktayı bulduğum gün anlatabileceğim seni ne kadar sevdiğimi..''
▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
''Baba!'' Sesin Yiğit'e ait olduğunu gördüğümde yaşadığım şok halinin haddi hesabı yoktu. Birincisi; Yiğit'in burada ne işi vardı?
İkincisi; Baba mı?!
Yiğit'in büyük adımlar eşliğinde bize doğru yürüdüğünü fark ettiğimde yüzüne odaklanmıştım. Hiçbir şey barındırmayan ve çene kemiklerini belli edecek derecede sıktığı yüzüne. Yanımıza geldiğinde ela gözlerinde gördüğüm koyuluk nefesimi bir türlü bırakmama izin vermiyordu. Gözleri konuşmasına gerek olmadığını belirtiyordu.
''Yiğit,'' dedi karşımda duran az önce üzerime içki döken ve Yiğit'in babası olduğunu öğrendiğim adam. ''Hoşgeldin oğlum.'' Elini, Yiğit'in koluna koymuştu ve kendi tarafına doğru gelmesini sağlamıştı. Annem ve bana doğru bakarak, ''Bu oğlum Yiğit,'' demişti ve kocaman gülümsemesini yüzüne yerleştirmişti. Anneme baktığımda o da gülüyordu. Burada gülmeyen sadece ben ve Yiğit vardık. Onunla sevgili olduğumu söyleyemeyezdim. Eğer söylersem annem bunun için bana çok ağır bir şekilde kızabilirdi. Her ne kadar 18 yaşında olsam da benim annemin de bazı kuralları ve takıntıları vardı. Bunlardan biri üniversiteye gitmeden önce sevgilimin olması gibi.
Annem benim kendisi gibi olmamı istiyordu. Kendisi babamla üniversitenin son senesi ortak bir arkadaş sayesinde tanışıp sevgili olmuşlardı ve annemin ilk sevgilisiydi. İlk aşkı ve son aşkı. Benimde öyle olmamı istediğinden dolayı sevgilim olmasına çok karşıydı. Hatta erkeklerle arkadaş olmama bile. Bana sürekli ''Erkeklerle arkadaşlığın her zaman seviyeli olsun.'' adlı tavsiyesini bulunmaktan geri durmazdı.
Annem elini Yiğit'e doğru uzattığında ''Merhaba Yiğitciğim bende Arzu,'' diyerek gülümsedi. Yiğit her zamanki öküzlüğünü konuşturarak elini biraz geç uzattı ve ondan pek beklenilecek bir davranış olmayan şekilde annemin ellerini dudaklarına götürdü ve öptü.
''Memnun oldum efendim,'' dedikten sonra ela gözlerinin kararmış bakışları benimkilerle buluştu. Mavi gözlerimin irileştiğini hissedebiliyordum. Annem elinin sırtıma koydu ve gülümseyerek beni biraz öne doğru Yiğit'e doğru ittirdi. ''Bu da benim kızım Derin.''
Yiğit ile konuşan tek şey aramızda yok sayılacak derecede olan mesafemizdi ve gözlerimizle anlaşıyorduk. Bir türlü açılamayan ela gözleri beni korkutuyordu. Kafasından neler geçirdiğini düşünmeyi geçtim, tahmin bile edemiyordum. Yutkunduktan sonra dudaklarım aralandı ve Yiğit benden önce konuştu.
''Kızınızı tanıyorum efendim,'' dediğinde dudaklarım arasındaki mesafe ile gözlerim doğru bir orantı içerisine girdi. Tam karşımda yarım ağız gülen bir Yiğit dururken annemin sırtımdaki elinin katı kesildiğini hissettim. Ona doğru yavaş bir şekilde döndüğümde gülümsemesi donmuş bir hal alırken bakışları da şüpheyle dolmuştu.
''Nereden tanışıyorsunuz?'' Otoriter anne moduna geçiş yaptığını ses tonundan algılayabiliyordum. Sesindeki şüpheyi sezmemek için aptal olmak gerekirdi. Gözleri Yiğit'le benim aramda gidip gelirken Yiğit'e taraf döndüm. Tam konuşacağı sırada ağzından çıkan ''S'' harfini ona geri yutturdum ve konuşma sırasını kendime verdim.
''Okuldan,'' dedim aklıma gelen tek kelimeyle. ''Okuldan tanışıyoruz. Elif ve Asya'nın arkadaşı, bende oradan tanıyorum Yiğit'i.''
Yiğit tam olarak neyden bahsettiğimi anlamamış olacak ki kolumu hafif bir şekilde dürttü ve tek kaşını kaldırdı. Bunun anlamı ''Neler oluyor?'' demekti. Hiçbir şey demeden ve söylemeden bakışlarımı Yiğit'ten oldukça uzaklaştırdım. Annemin yüzüne rahatlamaya çalışsan bir gülümseme yerleşirken Haldun'un bize doğru seslendiğini duydum. Kİbar bir şekilde gelmemizi söylüyordu. Ali Bey ve annem giderken, annem dönüp bana baktı. Açıklama yapmama rağmen yinede sesindeki otoriter ton kaybolmamıştı. Ve aynı zamanda bakışlarından da.
''Geç kalma.'' Uyarıcı bir tonda ağzından çıkan bir cümle kafama bir balyoz gibi etki yaparak inmişti.
''Tamam,'' dedikten sonra annemin Haldun'un yanına giderek birlikte bahçeye çıkışlarını izledim. Lobiden tamamen çıktıklarını nefesimi dışarı bırakmamla Yiğit'in tıslamasını duydum.
''Demek arkadaş?'' Dudağımı dişleyerek ona açıklama yapmam gerektiğini hatırladım. Onu arkadaşım olarak tanıtmıştım ve oldukça normaldi. Eğer onu sevgilim olarak tanıtsaydım eve gittiğimiz zaman annemle büyük bir kavga yaşayacağımızı biliyordum. Buna gerek olmaması için Yiğit'i arkadaşım olarak göstermek en mantıklı seçenekti.
''Yiğit bak,'' diyerek söze başladığımda ne diyeceğimi kafamda toparlamaya çalışıyordum.
''Ondan önce değinmek istediğim diğer konu var,'' dedi ve beni kolumdan tutarak lobiden dışarı çıkardı. Otelin dışında duvar kenarına getirdi. Hava kararmıştı ve biraz da esiyordu. Esen hafif rüzgarla kollarımı birbirine sürttüm.
''Sürt sürt, ısıtmaz o seni,'' dediğinde sinirli bir şekilde sesi çıkmıştı. Ona anlamayan gözlerle bakıyordum. Umarım saçma sapan bir yere kavga etmeyiz.
''Neyin var? Niye bu kadar sinirlisin?'' Gayet doğal bir şekilde sormuştum. Ama onun verdiği yanıt benim kadar olmamıştı.
''Ne mi var?!'' Bağırdığının farkına vardıktan sonra fazla dikkat çekmemek için sesini biraz daha alçalttı. ''Bu gömleğin hali ne? Yok muydu içine giyeceğin bir tişörtün falan?''
Derdi sıkıntısı şimdi anlaşılıyordu. Gömleğimin transparan dekoltesine takılmıştı. Dediklerinden sonra üzerimdeki gömleğe baktım. Evet transparan oluşu ve dekoltelerinin oluşu dikkat çekiciydi ama bu yazı getiren havada -hafif esintisini saymazsak- ve böyle şık bir kokteylde ne giyebilirdim ki?
Gömleğimi düzelterek ''Ne giymemi bekliyordunuz Yiğit Bey böyle bir kokteylde ve bu havada?'' dedim düşüncelerimin bir kısmını dışarı çıkararak. Ela gözleri tekrar karanlığın içine düşmüştü.
''Giymiyorsun bir daha bu gömleği. Ben yanında yoksam bir daha bu gömleği giymeyeceksin.'' Dudaklarından çıkan her kelimeye ayrı baskı uygulamıştı.
''Senden emir alacak değilim Yiğit. Bu gömleği seviyorum ve giyeceğim!'' Benden daha inatçı olabileceğini sanmıyordum. Her konuda yarıştırabileceğim tek bir özelliğim vardı o da babamdan aldığım inatçılık. Evet, bu konu benim uzmanlık alanıma giriyordu. Ve kimsenin benden daha inatçı olduğuna şuana kadar hiç tanıklık etmemiştim.
''O gömleği sevmiyorum ve o gömleği giymeyeceksin Derin!'' Sesini yükseltmemek için ayrı bir çaba harcıyordu ama öyle bir tınıyla konuşuyordu ki ister istemez etkileniyordum. Dediklerini unutup sadece bu sesini dinlemek istiyordum. Dudaklarına yönelttiğim bakışları yavaşça yukarıya çıkarken ela gözleriyle buluştum. Göz bebekleri büyümüştü. Yeşil ile kahverengi arasında sıkışıp kalmış gibiydi gözleri ama mutlu bir sıkışma. Sanki can çekişmek yerine heyecan alır gibiydi. Biraz daha doruklara çıkıp saçlarına ulaşmayı başarmıştım. Yan taraflarında çok fazla saçı yoktu genelde saçları düz bir şekilde ön tarafında dururdu ve onları bazen kendi hallerine bırakır bazense yukarı doğru kaldırırdı. Bu akşam da yukarı kaldırmıştı ama kestirdiği için çok fazla belli olmuyordu. Saçlarından tekrar dudaklarına yöneldim. Dudakları ne çok kalındı ne çok ince diyebileceğim bir tanımdaydı. Anlayamadığım bir şekilde onları öpme isteği uyanmıştı içimde. Ve bu isteği hemen geri göndermek için bir iç savaşa girmişti. Savaşımda çok fazla çatışma yaşamadan Yiğit düşüncelerimden çekip çıkardı beni.