Eğreti otu

4.2K 414 43
                                    

Bölümümüz biricik AlisaSamira'ya. Ezgi'm, güzel yüreğini sevdiğim beğenmen dileğiyle.

Eğreti Otu (Bugünden 6 yıl önce)

Sera, yağmura hasret topraklarda yetişmeye çalışan bir su çiçeği olamaz mıydı yalnız? Güneşli günde açmaya çalışan cesur bir kardelen? Ateş Mete'nin iç burkan yalnızlığında ufalanan bir çakıl taşı? Sera adamın gölgesinde kala kala yosun tutmuş bir yan olmaya razıydı hem. Ama olamıyordu. Tırnaklarının saplandığı ette öyle yaralar, öyle izler kalmıştı ki... Sera derde deva olmak şöyle dursun; yarada kabuk olmaya dahi cüret edemiyordu. Ağrıyan kaburgasına işlenen gümüş rengi bir freskti sevdası. Dokunmaya kıyılamayacak kadar güzeldi. S'ur üflenecekse eğer, sol omurunda bir yanda kıyamet kopardı. Kadın sevilmeyen bütün insancıklar kadar eprimiş, sırlanmış derisi pul pul dökülmüştü. Ateş'i sevmek, yedi cihanda kavlayan etini suya değdirememek demekti.

Tek bir leke barındırmayan gözlük camlarının ardından bir kez daha adamın ofisinden yana yorgun bir bakış attı. Ne zaman bu kez yaralarımız üst üste bindi dese, hep kendi yarasını bir başına sızlarken buluyordu. Adam ümit etmenin güzelliğini solduruyordu. İnsanın gülüşünü yetimliğe, kirpiklerini bağ bozumlarına mahkum ediyordu.

Sabahtan bu yana içeride duran kadın hatrına gelince iç çekti. Kadının gülüşünde insanı kıskandıran tek şey Ateş olurdu. Sohbetleri yalnız adamın sesindeki muzipliğin yarasını ekerdi içine. Kıskanmıyordu ki kadını Sera; sadece yüreği buruluyordu. Ağrımıyordu da; incecik kanıyordu. Gergefe damlayan kan gibi, hücre hücre kumaşına sızıyordu. Öylesine naif bir üzüntüydü ki bu; Huma kuşunun kanadından bir tüy olurdu, yalnız.

"İsmi Eflal Ezgi Başaran." Güz'ün nazenin sesiyle daldığı düşüncelerden sıyrıldı. "Ateş Mete'nin eski bir arkadaşı."

"Sormamıştım, Güz." Bakışlarını dosyalara eğdi. İçini kemiren düşünceyi susturmak için yanağını dişliyordu. "Hem," diye firar etti arsız bir sözcük. Devamı bir anda kapakları açılan bir baraj kadar gürültülü döküldü.

"İnsan arkadaşına öyle bakmaz."

Güz yaslandığı cam kapıdan uzaklaşmak için hafif bir güç uyguladı. Zarafetle ilerleyip daha evvel şikayetlendiği rahatsız sandalyeye yerleşti. Yaşını ele veren tek şey, kirpiklerinden damlayan yaşanmışlıklardı. Çok şey görmüş bir Ahlat ağacı olurdu belki kadın. Köklü bir çınar... Ya da narin bir nar.

"Neden hesap sormuyorsun, menekşe?"

"Ben onun asistanıyım, Güz." Bakışlarını titreyen kirpiklerinin ardına kaçırdı. "Bunun..."

"Sen onun sevgi-"

"Söyleme," diye kesti. "Ben..." Ağrıyan şakaklarını ovuşturdu. "Bilemiyorum, Güz."

"Sen onun sevgilisinin, menekşe."

"Beni sevmiyor. Ben... Bununla yaşamaya alışmalıyım."

Ürkek bakışlarını kaçırdı. Suçlu hissediyordu. Kadının bu kızgından öte kırgın bakışları ona Sara'yı hatırlatıyordu. Böylesi bir bakışta, kozasını özleyen zavallı bir kelebek kadar çaresiz hissediyordu kendini.

"Oraya gidip Ezgi'ye, Ateş Mete'ye bakarken sol kirpiğinin, neden hep sol yanağına düştüğünü sorabilirsin."

Güz'ün bembeyaz bakışları, kadının sesi kısılan gözlerine değdinde nar rengine bulandı.

Sera "Onu seviyor," diye yanıtladı sessizce. "Benim merak ettiğim..." Yutkundu. Gündüzde gece olan bakışlarını kaldırdı. "Ateş Mete'nin zamanında onu sevip sevmediği, Güz."

"Git ve sor." Durdu. Genç kadının rengi atan yüzüne bakarken iç geçirdi. Uzanıp buz tutan elini avuçları arasına aldı. "Gözünün önünde bir başkasını sevebilmesine izin verme, menekşe." Şefkatle elini okşadı. "Eğer onu sevmek sana farz kılınmışsa, o da seni sevmeli. Bunu ona söyle."

"O muydu?" Sesi kısılırken parmaklarını Güz'ün ellerinden sıyırdı. "Ezgi miydi?"

"Ezgi bugünün masalı." İç çekip devam etti. "Ateş ise dünün masalında yaşamaya çalışıyor."

"Kimdi peki?"

"Bade."

"Bade," diye mırıldandı. Ateş Mete'nin göğsündeki yaranın bir ismi vardı. Bade. İnsanın diline dolanan nazik bir ezgi gibiydi. Havada asılı kalmış bir martısı olsa ismini Bade koyabilirdi. Geçenlerde bulduğu o kar beyaz çakıl taşını bile güzel kılardı onun göğsünde çürüyen o isim. Oysa kadına bahşedilen ilk isim Gece olmuştu. İsminin gölgesi kadının en ücra köşelerine dahi sinmişti hem de. Ne kadar zordu? Bir isim bile onun omurgalarını kırabiliyor, onun değersiz bir taş parçasına dönüştürebiliyordu. Adam boşuna barbarca taş sektirmiyordu onun göğsünde. Bade. İnsana baharı çağrıştırıyordu. Daha diline değmeden ışığa boğuyordu insanı. Umut vaat ediyordu. "Bade," diye yineledi bir kez daha. "Ona ne oldu, Güz?"

"Sormalısın, menekşe." Gülümsedi. "Çünkü bazı şeyleri yalnızca ilk ağızdan duyduğunda anlayabilirsin."

Bir süre ofisin kalabalığında gözden kaybolan Güz'ün ardından baktı. Bunca insan, bunca dertle nasıl yaşıyordu bilmiyordu Sera. O daha bir tanesiyle yaşamayı beceremeyip, tökezliyordu. Gözlerini kapatıp gerisine yaslandı. Ateş ona "gitme" demişti. Dudaklarında esrik bir gülüş yeşerdi. Kalmazdı ya Sera; onun bakışlarına çarptığında aciz kalmıştı. Dönememişti gerisine.

"Çıkmıyor musun, Gece?"

Adamın camdaki aksine bakarken yorgunca gülümsedi. "Çıkacağım birazdan," diye mırıldandı. Kırgın bir sızı omuzlarından damlaya damlaya ayak uçlarında birikti. Adamdan yana döndü.

"Ben..." Sustu. Devam etmek yerine masaya doğru ilerleyip çantasını aldı. Derin bir nefesle masanın üzerindeki yığını çantasına doldurmaya başlamıştı. "Ezgi," dedi birden bire. "Senin kimin Ateş Mete?"

"Eski bir arkadaşım."

"Değil." Başını iki yana salladı. Sesi de kendisi kadar tedirgindi. "Eski bir sevgili belki ama eski bir arkadaş..."

"Neyi merak ediyorsun, Sera?"

Sera. Gece değil, Sera. Eğreti otu gibi. Ekilmediği toprağın işgalcisi. "Boşver," diye mırıldandı. Bakışları adaminkilere çarpıp, ufalandı.

"Yarın görüşürüz."

Derin bir soluk çekti içine. Yorgundu. Durup dinleneceği soluk olacaktı kadın öyle mi? Olamıyordu. Bunu o yapmıştı; biliyordu. Kadın yanından geçerken cılız kolunu kavradı. Dokunduğu yer kan toplardı belki ama Sera buncacık şeyden berelenmezdi artık.

"O sadece eski bir arkadaş, Sera."

"Sera?" Kaşları alayla havalandı. Göğsünde bir incir ağacı vardı da; dalları gözlerinden taşıyordu. Kolunu adamdan kurtardı. "Canın istediğinde kırk kat yabancın oluyorum öyle mi?" Adama doğru eğilip fısıldadı: "Kimin olduğuma karar ver artık, Mete."

Çok içime sinmese de, daha fazla bekletmek istemedim sizi.
Sevgilerimle,
Cansu U.

MeftunWhere stories live. Discover now