66.Bölüm(AHMET SELİM VE EGE)

15.8K 945 290
                                    

Herkese merhaba seneler sonra SELAMUN ALEYKÜM. Evet bölüm yazdım Ahmeti ve Egeyi anlattım istemeyen okumasın diyede başlığa yazdım arkadaşlar. Yeni bölüm yazmaya başladım ama ne zaman gelir bilmiyorum. Ama bu bölümü yazınca bekletmeden hemen paylaşmak istedim.

Ben bu bölümü yazarken özellikle Ahmeti yazarken sürekli İbrahim tatlıses ten leylim ley dinledim sizde bölümü bu şarkıyla dinleyin isterim. Hiç kontrol etmeden yayınlıyorum Bi kusur varsa affola🤗

EGE SANCAR

Herşey bittiģi yerden yeniden başlar.

Her son yeni başlangıçlara gebedir. İnsan doğar, yaşar ve ölür.

Hazalda ölmüştü arkasında onu seven bi dolu kalbi güzel insan bırakmıştı. Kimsenin Hazalı unutmak yada unutturmak gibi bir isteği yoktu. Tam aksine sanki hala yanlarındaymış gibi hala yaşıyorda kapıdan giricekmiş gibi yaşıyorlardı. Acının tarifi zordur ama Ege'nin acısının tarifi yoktu.

Annesin hemen yatağının baş ucunda yere oturmuş sırtı komidine dayalı sol ayağını uzatmış sağ ayağını kendine çekmiş oturuyordu. Başı sola eğilmiş annesini seyrediyor bi yandanda sessiz sessiz ağlıyordu. Az önce Melike hanım yine bi kriz geçirmişti. Hazalın nasıl öldüğünü öğrendiği günden beri böyleydi. Gün içinde ruh gibiydi evde varlığı yokluğu belli değildi. Gece ise bitmek bilmeyen kabuslarla baş etmeye çalışıyordu. Bu kabusların çoğunda ya Hazal ona elini uzatıryor anne beni kurtar diyordu yada Hüseyin ellinde Hazalın kanlı eşyalarıyla ona hesap soruyordu.

Kabuslarda çığlıklarla uyanıyor ve durmadan ağlıyordu. Onu Ege'den başka kimse sakinleştiremiyordu. Ege'nin elini tutmadan gözlerine bakmadan asla sakinleşmiyor onu görse elini tutsa dahi hemşire iğne yapmak zorunda kalıyordu. Çünkü kadın öyle bağırıyor ağlıyordu ki evdeki hiç kimse onun bu haline dayanamıyordu.

Ege'de dayanamıyordu artık. Abisi ona ilk anlattığında inanamamış inanmak istememişti. Gitmek istememişti ama Ahmet Selim onu zorla göndermişti. Zaten gidincede bir şey değişmemişti okula gitmemiş arayan görüşmek isteyen arkadaşlarıylada görüşmemişti. Evden yanlızca yiyecek bişeyler almak için çıkmıştı. Ağlamıştı Ege o zamanda ağlamıştı babasının erken onu bırakmasına ağladı. Abisinin hayatlarına geç girmesine ağladı ama en çok ablasına ağladı. Onun o hiç bir şeyi kafama takmıyorum, hayat güzel bende yaşıyorum havalarının altında aslında ne kadar çok acı çektiğini görmediğine ağladı. Küçük oluşuna ağladı, ablasını koruyamamış olmasına ağladı. En çokta artık her şey için geç olmasına ağladı.

Sahi bir çok şey için artık çok değil mi?

Şimdide annesine ağlıyordu sessiz sessiz. Hala iç çeken haline bakıyor ama artık onun bu haline dayanamıyordu.
Dünyanın bütün yükünü omuzlarına almışta sanki altından kalkamıycakmış gibi hissediyordu. Yanlız değildi evet abisi vardı her daim yanında, dayıları, kuzenleri vardı. Ama gece olup herkes odasına çekilince işte o an iki kişilik bir aile oluyorlardı. Annesi ve O...

Babası yoktu! Ablası yoktu. Ege babasının olmayışını ablası öldükten sonra fark etti aslında çünkü o zamana kadar Hazal sanki babaları varmış gibi davranmış. Ege'ye babasının yokluğunu hiç hissettirmemişti. Ege ne okulunda ne hayatında nede maddi manevi hiç bir şeyden eksik değildi. Ama artık çok eksikti.

Ablasıyla beraber babasını yeniden ve bu kez daha ağır bi şekilde gömmüştü. O zamanda tamam demişti annem ben ve abim varız artık demiş devam etmişti. Ama ablasının nasıl öldüğünü öğrenene kadar sürdü bu hayat bu kadardı işte ona bu kadar mutlu olabilmişti. Biliyordu artık hiç bir şey eskisi gibi olmıycaktı. Annesi asla bir daha eskisi gibi gülmiycek, konuşmıycak, yaşayamayacaktı. Ağlaması bu yüzdendi. Annesinin bir daha o gülen gözlerini göremiycek olmasına, hiç bir zaman mutlu bir aile olamayışlarına ve artık olamıycaklarına ağlıyordu. Şimdi ağlamıycaktıda ne zaman ağlıycaktı.

ÖMÜR BOYU BEDELWhere stories live. Discover now