Beni kendine çektiği an sessizliğin ağındaydık neler olmuştu silah sesleri korkunç bir melodi eşliğinde yankılanırken beni sıkıca saran ellerini benden uzaklaştığını hissettiğim an içime düşen korku ve acının kalem ne kelam ile telafuzu vardı, çarpan kalbimi kötülüğün kazandığını bağırırken içimde ki alevi söndürmek ise imkansızdı, benim bedenimden ayrılan Emir'di karların üzerine düşen bedeni korkunç bir rüya olmasını dilediğim ilk andı benim için vurulmuştu ,beni öldürmek isteyen adam benim için mi, beynime saplanan ince acılar etrafda uğuldayan sesler kafa mı kaldırıp baktığım o an abim ve babam orada bekliyorlardı elleri tetikte niyetleri beni kurtarmak mıydı,Ahmet belinde ki silahı kavradığı an işte bazı acılarında temelinin atılmamasını isteyen benim acı çığlıklarım adımlarım ona doğru ilerledi.
-Yapma!
Bana bakmıyordu bile,öfkesi onu çoktan ele almıştı belki benim sesimi bile duymuyordu,kendi dünyasında yaşadığı kargaşa onu sürüklüyordu, yerde yatan Emir'e baktım ,Ahmet'e bir adım daha yaklaştım silaha uzandığımda bana bakan o kırgınlığın o öfkenin karanlıkta nasıl can çekiştiğini gördüm.
-O artık ölecek.
silah sesinden savrulurken abim ile babama baktım abim yere düşmüş dizini tutuyordu dilim kilitlenmişti bağırmak istesem yapamayacak kadar gücüm tükenmişti,onlara doğru bir adım attım Ahmet Emir'in yanına gitmişti,Selin bir köşe de ağlıyordu ve ben onun ilk defa ağladığının gördüm,kar ayaklarımın altında ezilirken onlara yürümek ise büyük fırtınaları doğuruyordu bana bakmaktan korkmayan abimin gözleri bana bakışları içine gizlemiş olduğu azraili dillendiriyordu,bir kaç adım önlerinde durdum babam kafasını kaldırıp bana baktı ayağa kalkıp tam önümde duruyordu,sarılacak mıydı ağlayıp af mı dileyecekti biraz sarılmaya ihtiyacım vardı,fakat onlardan değil Emir'in sarılması tek bir nefesi tekrar beni güvende hissetirecekti,boynumda ki atkıyı canımı acıtacak şekilde çekip almıştı kanlı ellerim atkıyı tutmak isterken.
-Sen benim kızım değilsin,benim oğlumu öldürmek isteyen birisin anlıyor musun beni!
sesi bağırıp o iğrenç sözleri dökerken göz yaşlarım gözlerimden akıp soğuk yanaklarımdan süzülüp gitmişti,abimin bacağına sardığı atkıyı iyice sıkarken bana tekrar baktı.
-Şimdi defol git gözüme bir daha gözükme Burcu!
-Bunu ben mi yapın dedim,abimin yediği para senin yemin ettiğin hukuk sözünü bozarken ben mi size dedim beni böyle bir hayata sürükleyin diye,bana bu hayatı siz verdiniz benim yaşarken ölmemi siz istediniz beni suçlayamasınız keşke o zaman Emir'in bana ya abin ya da sen. dediğinde abimin ölmesini onu benim kurtaramayacağımı söyleseydim!
Cümlem bittiği an yüzüme inen tokat ile yere savrulmuştum.
-Sakın o kıza bir daha dokunma.
Ahmet'in sözleri hükümsüz kalırken,kafama dayanan silah bir kez daha sarsılmama sebep oldu.
-Eğer biz buradan gidene kadar silahın havaya kalkarsa vurmaktan çekinmem.
-Vur! benim canım acımaz,senin kızın o ve kızını başka birinin ellerine verecek kadar şerefsiz!
araç sesi yükseliyordu,silah kafamdan çekilirken.
-Mezarını ziyarete geleceğim,Emir Karahan.
Abimin öfkesi bir şeytanın öfkesinden farksızdı haksızlık onu hırsına kurban ederken ölüm çanları onun için çalmaya başlamıştı,babam ise onun en sevdiği şeyi yani abimi almaktan korktuğu için beni bir kez daha kurdun önüne atmıştı,sunulan bir adak bir kadeh kan hepsinin temelinde masum suçsuz ama kötülüğün yaşaması için binlerce defa daha can verecek beden bendim o ıssızlığın kör ağıdı yaşamanın ince cambazı yaşamak denilen o hissiyatı çoktan geride bırakmış tek bir nefesi dahi istemeyen bedel istemeyen ama haksızlığa susmamaktan başka sevdiklerini korumaktan onlara inanmaktan ve en sonunda tek kalmaktan korkan ben,öfkenin tutamadığı ormanda ki ağaçların çiçeklerin acımdan solup döküldüğü hayvanların yuvalarında sessizce ağladığı o çığlık boğazımdan çıkmıştı
sıktığım kar elimde ki kanın rengini alırken üşüyen bedenim benden başka sarılacak limanı olmadığını kapanan gözlerimin ölüme gitmesini kurayan dudaklarımın ıslatan göz yaşlarımın dileme vurulan mühürün bedeli yoktu,kafamı koyduğum soğuk karın gökyüzünden inen karın üzerime nazikce döküldüğünü ve sonrasında ise yok oluşumu izledim.Uzun zaman mı geçmişti üzerinden üşüyen bedenim yerini sıcağa bırakmıştı yattığım yumuşak yerden doğrulduğumda içeride olduğumu fark ettim yutkunurken acıyan boğazımı eski geçemeyecek derecede ağırısı üzerine ayağa kalktım kimse yoktu sanki.
-Kimse var mı?
Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki sonrasından gelen ağrı ile yüzüm hoşnutsuz bir tavır sergilemişti kalbimin ve ruhumun acısını dile getirmek bedenime bir hayli zarar vermişti yapacaklarımdan çok artık hiç bir şeyi umursamayacak kadar bitkindim arkamdan gelen ses ile dönmüştüm.
-Sesini kullanmamalısın!
-Ahmet,Emir nasıl.
Boğazıma paslı tat yapışmıştı yüzüm tekrar eski halini alırken beni anlamış olacak ki.
-Deftere yazman daha iyi.
Masanın üzerinde ki küçük not defterini gösterdi.
-Bu arada o da seni çağırıyor.
"NEREDE"
Küçük not defterine yazmak için özen göstermiştim ve anlaşılmıştı.
-Dışarıda.
-Ne.
Kağıt yerine sesimi kullanmam bana ceza gibi gelirken o ise kapıyı gösterdi.
-Dışarıda şu poşetleri bırakmalıyım.
Kafamı sallayıp yanından geçerken dışarıya büyük adımlar atarak çıkmıştım acelem neydi ki özlemek mi korkmak mı yoksa kimsesiz kalmak mı.
Arkası doğaya dönüktü,karanlıkta geldiğimiz için manzara hiç yoktu şimdi ise tüm şehir ayaklarımızdaydı yanına yaklaşırken bana hafifçe döndü.
-Nasılsın?
Bunu benim ona sormam gerekirken o sormuştu.
-İyi,peki sen?
-Gayet iyi.
İkimizin sesinde o kadar büyük uçurumlar vardı ki sözlerimiz o uçurumda ki kesik biçilmiş dallara benziyordu.
-Kurşun,yani vurulmuştun.
Ellim boğazıma giderken bana iyice döndü gözleri ben buradayım korkma diyordu belki de ben öyle görmek istiyorum.
-İki kurşun,Aksoy beni zorlamadı veya istedikleri olmadı.
-Özür dinlemenin burada bir faydası olmayacağını biliyorum.
Boğazıma koca bir yumruk oturmuştu acı ile titreyen bedenim gözlerimi de kaçırmak eklenmişti.
-Ben o küçük çocuk olmak istiyorum beni koruyacaklarına inanmak istiyorum.
Cümlemin sonuna gelmeden gözyaşlarım firar etmişti,beni kendine doğru çekmişti ellerimi onun beline dolarken onun sıcaklığı huzura kavuşturuyordu.
-Sen hala o küçük çocuksun,sen benim küçük Aksoy'umsun.
Sözleri kalbimin derin yararlarına gül döküp kapatırken,sözleri sanki bana bile yalan geliyordu veya bir rüya ailemin beni terk edip gittikleri gibi onunda benden gideceğini düşünmek veya bana söylediği sözlerin hepsinin uçup gideceğini düşündüğüm gibi.
-Buna inanmak istiyorum.
-Sana buna güvendirecek bir şey veremem Aksoy.
-Sözlerin onlarda mı.
-Onlar her zaman doğruyu söyler,hadi içeri girelim titriyorsun.Hiç ayrılmak istemediğim o yerden ayrılırken titrediğimi fark ettim üşümekten değildi,içeriye girdiğimizde Selin bana korku ile bakıyordu.
-İyiyim.
-Bunu hepimiz biliyoruz,Burcu kahvaltı hazır hadi.
-Şuan yemek istemiyorum.
-Burcu,dün gece yaşanan onca şey bir kenara bırakmanı beklemiyoruz hiç birimiz ama sen burada ne bedenini ne ruhunu toplamazsan herkesin o istediği hali alırsın yani yaşarken ölürsün.
-Yaşıyor gibi bir halim yok,ama deneyeceğim.Kahvaltı yapılmıştı,bir kaç zeytin bir lokma ekmekti işte boğazımın ağrısından dolayı çay bile içememiştim dün gece yankılanan sesleri susturmak ve aklımda ki soruları sormam lazımdı.
-Abimi biliyorum fakat babam buraya nasıl gelmiş?Merhaba!
Bizim küçük Aksoy'umuz o,şuan ağlamıyorum(yalan) benim bedenimden bir parça oldular sanki onları bırakıp gitmek ah!zorlanıyorum ve gidiyorum.GERİ SAYIMLARDA 2

YOU ARE READING
MAFYA İLE AŞK
Teen Fiction-Beni öldürme yalvarırım,hem ben sana ne yaptım. Silahı alınma koydu. -son sözlerin nedir? -Yapma Ve kurşunun korkunç sesi kulakları sağır edecek derecedeydi. Bir kaç saniye durdum acı yoktu ölmüşmüydüm gözlerimi yavaş yavaş açtığımda ben...