10.BÖLÜM-Kara Ayı

6.2K 561 141
                                    


"Aslında kalenin arka kısmında askerler için ayrılmış bir bölüm var fakat oldukça bakımsız ve talimhaneye uzak kaldığı için amaca hizmet etmiyor."

Komutan Alastair yola çıkmadan önce Duncan ona kalenin onarım yaptırdığı bazı kısımlarını göstererek fikir almak istemişti. Lord Grivy önderliğinde önce askeri yatakhaneyi sonra ahırları şimdi de talimhaneyi geziyorlardı. Alastair, gözlerini kısarak içeriye göz gezdirdi, asılı olması gereken yaylar yerdeydi, düzgün bir sıra halinde dizilmesi gereken kılıçlar gelişi güzel tezgâha yığılmıştı, uzun mesafe okları kısa oklarla bir aradaydı ve gürz, topuz gibi ağır silahlar ise terk edildikleri köşede örümcek bağlamışlardı. Evan'ın askeriye dışında her şeye ayıracak vakti olduğu ve savaşçılarını da askeri disiplinden yoksun bıraktığı ortadaydı. Domuz ahırları bile az önce çıktıkları askeri yatakhaneden daha temizdi, aynı şey savaşçıların kıyafetleri içinde geçerliydi. McKenzie çobanları bile bu savaşçıların gelişi güzel giydikleri pejmürde ekoselerden daha temiz ve yeni kıyafetler kullanıyorlardı. Alastair içten içe Duncan'ın işinin çok zor olduğunu düşünsede, arkadaşının canını sıkmak istemediğinden eleştirilerini kendine sakladı ve "Bence ilk iş olarak talimhaneyi nizama sokmalısınız" diyerek fikrini belirtti. Onu onaylayan Grivy, "haklısın silahtar" dedi ve eliyle duvarları işaret ederek "şu kısmı yıktıktan sonra alanı genişletip, yatakhaneyi de buraya taşımayı düşünüyoruz" diye ekledi. Tecrübeli adamın eliyle gösterdiği kısmı takip eden Alastair, başını Duncan'a çevirerek "kalenin içindeki yüksek rütbelileri de mi buraya yerleştireceksin?" diye sordu.

Duncan, savaşçının yüz ifadesinden az çok aklından geçenleri tahmin ediyordu kaldı ki kendisini de kaleyi ele geçirip, ilk kez talimhaneye girdiğinde aynı şaşkınlığı yaşamıştı. McKenzie askerleri mutlak disiplinle yaşarlardı ancak klan da varını yoğunu savaşçıları için ortaya koyardı, bu sebeple askerlerin üstü başı, yaşadıkları ortam daima en iyisi olurdu. Oysa McFie halkının ne talimhaneyi ne de savaşçılarını dikkate aldığı yoktu, bir arada hareket etmek deyiminden tümüyle uzak bir yaklaşım sergiliyorlardı. Bu sefaletle bunca zaman Malcolm McKenzie'yi oyalayabilmiş olmaları bile Tanrı'nın bir mucizesi sayılırdı. Derin bir iç geçiren Duncan, başıyla kapıyı işaret ederek dışarı çıkarken "Kalenin içinde yüksek rütbeliler için ayrılmış bir bölüm yok Alastair" dedi ve komutanın hayret dolu ifadesine alaycı bakış atarak "Evan McFie herhangi bir suikaste uğramamak için kapı nöbetçileri dışında hiçbir askeri kale içinde barındırmıyormuş" diye ekledi. Açık alana çıkınca gözleri kamaşan silahtar, bir elini gözlerini siper ederek " Evan'ın kaçığın teki olduğunu zaten biliyorduk" dedi ve güneşe alışan gözlerini kırpıştırarak ekledi "ancak halkına bile güvenmeyecek kadar korkak olduğu da bu şekilde kanıtlanmış oldu." Düşünceli gözlerle meydandaki askerlerin talimini izleyen Lord Duncan, bir savaşçının yanlış hamlesini görünce Grivy'e işaret etti, ihtiyar savaşçı derhal o tarafa yollanırken "yapacak çok iş var Alastair" diye mırıldandı "Gerçek anlamda sefalet çekiyorlar, savaşçıların yetenekleri neredeyse körelmiş, göl kenarında yaşamalarına rağmen su sıkıntısı çekiyorlar, köy içerisinde sadece iki çeşme var! Yaz ortasında olmamıza rağmen ambarların yarısı boş, ayrıca halk tembelliği huy edinmiş ticaret bile yapmıyorlar. Her şeyi eleştiriyor ancak kaderlerini değiştimek adına tek bir hamle de bulunmuyorlar. Eğer McKenzie ordusu burayı ele geçirmemiş olsaydı korkarım bir süre sonra açlıktan ölmüş olurlardı."

Alastair ilk defa Duncan'ı bu kadar düşünceli görüyordu. McKenzie Birinci Ordular Komutanı, namı diğer kötü bakışlı Balor, savaşmak ve yine savaşmak için yaratılmış bir adamdı. Her asker gibi yemeği ve eğlenceyi sever, savaş meydanlarında cesurca savaşırdı. Onu tepeden tırnağa süzen Silahtar sanki bir an Malcolm McKenzie'ye bakıyormuş izlemine kapıldı. Duncan'ın yüzünde, Malcolm'ın sıkıntılı zamanlarda takındığı aynı bakış ve ifade yerleşmişti. Hafifçe gülümseyen Alastair "her şey birgün aslına rücu eder" diye düşünerek başını iki yana salladı ve "Kötü durumda oldukları bir gerçek ancak başlarında senin gibi bir liderleri olduğu müddetçe her şey yoluna girecektir dostum" dedi. Ona inanamayan bakışlar atan Duncan "Bunları bana sen mi söylüyorsun, silahtar?" dedi ve anlık bir sessizliğin ardından iki dost kahkahalara boğuldular. Neden sonra kendine gelen Kale Vekilharcı derin bir nefes aldıktan sonra "Mairin'in üzerindeki etkileri inanılmaz Alastair" dedi ve yarım bir gülüşle ekledi "Seni gördükçe evliliğe olan inancım artıyor." Savaşçıya kısa bir bakış atan silahtar, ona bunun sebebinin karısına duyduğu aşk olduğunu söylemek istedi ama konuşmanın bir işe yaramayacağını bildiğinden susmayı tercih etti. Alastair, Duncan'ı iyi tanırdı bir konuda karar almışsa asla geri adım atmazdı, bu durumun tek istisnası Leydi Kylianne olmuştu. Derin bir iç geçiren komutan, bakışlarıyla etrafı taradı ve hemen ilerdeki yere bağdaş kuran minik cismi görünce, hayretle "Yer cücesi..." diye mırıldanmaktan kendini alamadı. Onun ne demek istediğini anlayamayan Duncan, "neden bahsediyorsun Alastair?" diye homurdanarak, arkadaşının bakışlarının sabitlendiği noktayı takip etti.

Lanetli Çırak (Büyücü Serisi-2)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora