Saat gece yarısını henüz bulmamıştı. Salondaki yemek masasının üzeri bilumum alkol ve çerez çeşidi ile dolmuştu. Bunun dışında çoğumuzun üzerinde gecenin getirdiği bir durgunluk ve alkol kaynaklı düşünceli bir hâl de vardı. Kutu içeceklerden kule yapmaya çalışan Mert hariç.
"Çok güzel," diye mırıldandı Ezo. Hepimiz ona sorar gibi baktığımızda işaret parmağıyla havada bir daire çizdi. "Şarkı. Çok güzel."
Müzik sisteminden yükselen arabesk şarkı, Ezo'nun övgüsüyle anında Mert'in diline bulaştı. Ezo gözlerini devirerek başını masaya yasladı. "Allah belamı verseydi de güzel demeseydim."
"Allah korusun," dedi Mert kulak memesini çekiştirip masaya vururken. "Sana bir şey olursa kim benim kankam olacak?"
"Ben senin kankan mıyım?" diye sordu Ezo. Başını Katladığı koluna yaslayan Ezo bitkin bir sesle söylemişti bunu.
"Evet," dedi Mert. "Bunlar eğlenmeyi bilmez. Bak mesela Onur'a. Kitap okur, spor yapar, müzik dinler, düzenli çalışır, centilmen falan takılır. Sen uçan tekme atmayı biliyorsun bir kere, daha havalı bir şey var mı? Onur'a bak; hayatsız orospu çocuğu."
Onur elindeki telefonu hızla Mert'e fırlattı. Mert eğilerek kaçmıştı ama kulesi telefonun darbesiyle dağıldı. Aynı şekilde Onur'un telefonu da duvarda parçalara ayrıldı. "Ya bozdun işte salak!"
"Her hafta telefon değiştiriyorum senin yüzünden," dedi Onur sabırla. "Artık arkadaşım olma yalvarırım görüşmeyelim bir daha."
"O gün de söyledin bunu bana?" dedi Mert kulesini tekrar inşa ederken. "Bu gün gelmişsin mekânıma bensiz?"
"Ben davet ettim," dedi Ezo ruhsuzca gülerek. "Kankanın misafiri."
"Öyle mi?" dedi Mert şaşırarak. "Kankamın kankası benim kankamdır. Merhaba canım."
"Siktir git."
Onur'dan aldığı cevaba dilini şaklattı Mert. "Gençlik bitmiş..."
"Ya aşkım," dedi Gaye içeceğini bırakarak. "Rahat versene insanlara." İmalı imalı gülümsedi. "Bak anlaşıp buluşup felekten bir gece çalmak istemişler."
"He felek de öyle diyordu," dedi Mert.
Bir anda masanın diğer ucundan Ezo'nun güçsüz ama kulağa komik gelen sesi duyuldu. "Feleği sikeyim."
Mert neşeli bir kahkaha attığında elimdeki şişeye bakarak gülümsedim ben de. Zira aynı dakikalarda Ezo ile aynı fikirdeydim.
"Annem, kıyamam," dedi Mert, eğilip Ezo'nun yüzüne bakmaya çalıştı. "Kim üzdü seni."
Ezo onu duymuyor gibi başını doğrultup şişeyi kafasına dikti. Eğlenecek kıvamda değildi.
"Ee, Tansu ile Mert'e ne diyorsunuz?" diye alakasız bir şekilde yükseldi Gaye.
Konuyu değiştirmeye çalışıyordu.
Mert atladı: "Allah ıslah etsin diyorum ben."
"Ne diyelim," dedi Ezo gözlerini ovuştururken. "Umarım mutlu olurlar."
"Geç bile kaldılar," diye mırıldandım ben de. "Emre bayağıdır sancısını çekiyordu."
Ezo saatlerdir ilk defa güldü. "Demek o tripler bu yüzdendi..."
Gaye, Ezo'nun biraz olsun canlandığını görünce hevesle atıldı. "Ee tabii herkes senin kadar hızlı düşünmüyor."
Ezo yüzünü buruşturdu ama gülüyordu. Bahsettiği şeyi anladığım için ben de güldüm.

YOU ARE READING
MÜPHEM
Teen FictionYankı gökyüzünü izlemeyi seviyor. Yeşil gözleri, gün batımında alev alan Anka'yı arıyor. Ona inanıyor. Yirmi iki yaş efsanelere inanmak için geç değil, ama kız çocuğu olmak için geç, biliyor. Zihninde bir karanlık; onunla aynı adı taşıyor. Onun ol...