EMARE MASKE: 35. YÜZLEŞME

16.7K 1.1K 1.1K
                                    

Korel Edgardo Erezli

2 ay önce, 2 Ağustos sabahı...

Her insana huzur veren bir koku vardı. Kimisine göre bir çiçeğin kokusu olabilirdi, kimisine göre yağmurdan sonraki toprağın kokusu, kimisine göre limon, kimisine göre benzin, kimisine göre kül, kimisine göre zehir.

Ben denizin kokusunu çok severdim, bana huzur verirdi. Tuhaftı, sudan bu kadar çok korkup denizin kokusunda huzur bulmak fakat kendimi ne zaman kötü hissetsem o denizin kenarına gider, bir bira alır, huzur bulmaya çalışırdım.

Altında yatanları düşünme fırsatını bile kendime vermemiştim; ben zaten genelde kendi yaşadıklarımın altında yatanları düşünmezdim. Düşünmek insanı yıpratırdı, düşünmek daha büyük bir karanlık demekti, o karanlığa kucak açmaya gerek yoktu; özellikle zaten onun içinde yaşıyorsan.

Şimdi burnumda deniz kokusu vardı, dalgalar yoktu, suyun sesi de öyle ama burnumdaki denizin kokusu huzur veriyordu hem de hiç huzur vermemesi gereken zamanda. Gözlerim kapalıydı, ellerim arkadan bir iple bağlanmıştı, bacaklarım da öyle ve bir sandalyeye oturtulmuştum. Korkmam gerekiyordu çünkü yeniden aynı şeyleri yaşatabilirlerdi fakat o denizin kokusu öyle keskin hissediliyordu ki korkuya bile fırsat yoktu.

Bulunduğum yerin kapısı açıldı, buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Bayıltılmış mıydım? Hayır, hiçbir sonuç yoktu. Yine zihnimde boşluklar vardı, tek hatırladığım kendimi koşarken bir ormanın içinde bulduğumdu, eski yanan merkezin orada. Başka hiçbir şey yoktu. Neden kaçtığımı, ne yaptığımı bilmiyordum. Arkamda birileri mi vardı? Şimdi o arkamdakiler mi beni esir almıştı? Duruşmadan kaçtıktan sonra beni bu kadar kolay mı bulabilmişlerdi? Hapishaneye mi girecektim? Hapishane, o akıl hastanelerinden çok daha güvenliydi.

Odanın kapısı kapandı, biri yürümeye başladı; nefes sesi sıktı, heyecanlı değil fakat keyifli gibi, belki de gülüyordu. Simsiyah mendille bağlanan gözlerimin ardında kim olduğunu bilmiyordum ama bu sabah hissettiğim denizin o güzel kokusu, akşama kan kokusuna dönüşebilirdi.

Bundan da artık emindim.

Karşıma bir sandalye çekildi ve alt taraftan siyah botlarla karşılaştım, bu bir erkekti. Herkes olabilirdi ama içimden bir ses Prometheus'un benimle olduğunu söylüyordu. Korkuyu bekledim, korkmalıydım ama yine bu duygu bana uğramadı. Artık yanmaktan mı yoksa ölmekten mi korkmuyordum?

Herkesin düşündüğünün aksine her gece uykularımı kaçıran ölümden öylesine çok korkuyordum ki bu yaşama bağlılık değildi, bu ölümün verdiği acıdan korkmak demekti. Bir acıyı daha kaldırabileceğimi düşünmüyordum. Bir acıyı daha kalbimin kaldıracağına inancım yoktu.

Karşımdaki kişi hareketlendikten sonra gözümdeki siyah mendili sakince açtığında dakikalardır karanlığa alışan gözlerim görmekte zorlandı, birkaç kez kırptığımda ise ilk gözüme çarpan, eski bir odanın içinde olduğumdu ve karşımda oturan kişi, net görmeyen gözlerime rağmen tanıdığım bir isimdi. Ben zaten onu bulanık gözlerle görmeye alışıktım, küçükken karşısında sürekli ağladığımdan ötürü.

O kişi Korhan'dı.

Dikkatlice ona bakarken arkasındaki yatağı fark ettim, ardından yatakta uzanan kadını, beni izleyen gözlerini ve ölmek üzere olduğunu. Annem, İdil Erezli hemen onun arkasındaydı. Korku değil, acı kalbimin üzerine oturduğunda o denizin kokusunun nereden geldiğini, bana ne çağrıştırdığını hatırladım.

Annem daima deniz kokardı, parfümü deniz kokusu gibiydi ve şimdi odanın içinde öyle bir deniz kokusu vardı ki bunu nasıl unuturdum, bilmiyordum. Benim annem deniz kokardı, annem bana yüzmeyi öğrettikten sonra deniz gibi kokmaya başlamıştı; bu belki de benim aptal zihnimin oyunuydu ama annem tam karşımda, yarı ölü bir şekilde yatıyordu.

EMARE SERİSİWhere stories live. Discover now