Aşırı sevdiğim film gibi bir bölümdür hatta yazarı olarak EMARE için yazdığım en iyi bölümlerden birisi diyebilirim. 🙃
Evin önündeki meyve ağacı kurumuş, ağaçta tek bir meyve kalmamıştı hatta yapraklarını bile dökmüştü ama benim zihnimde tohumunu ektiğim meyve yeni yeni yeşermeye başlamıştı ve eski evim o ağacın büyümesine, sulanmasına ve yeşermesine yardım edecekti.
Tek bir problem vardı: Bu evde büyüyen bütün canlılar, bir gün ölmek zorundaydı.
Zihnimde büyüttüğüm ağacı ve beni öldüren bu ev olabilirdi.
Kapının ardından iriyarı iki adam çıktı ve direkt Korel ile Gürkan'a baktılar. Korel, Gürkan'a şöyle bir bakıp geriye çekildi ve sözü ona bıraktı.
"Misafiriz," dedi Gürkan sadece ve villanın kapalı olan diğer kapısına baktı. "Dört gencin geleceği hakkında bilgi verilmedi mi?"
Adamlardan ses çıkmadı ve bir tanesi kulağındaki kulaklığına bastırarak, "Misafir bekleniyor mu?" dedi, misafirin üzerine vurgu yaparak. Birkaç saniye sonra tekrar Korel ve Gürkan'a döndü. "Tamam, alıyorum içeri."
Adam bana ve Büge'ye baktı, gözlerimi adamın üzerinden ayıramasam da yaptığımın yanlış olduğunun farkındaydım. "Onlar?" dedi bizden bir ucubeymiş gibi bahsederek.
"Tüccarız," dedi Gürkan ve alayla göz kırptı. Ne demek istediğini anlamadım ama adamın bakışları bize daha fazla odaklanırken kaşları çatıldı.
"Onları bu şekilde satamazsınız."
Gerildiğimi hissettim; Korel'e baktığımda konuşulan hiçbir şeyi duymak istemiyormuş gibi yere baktığını gördüm.
"Yaşları küçük." Gürkan bunu bir lütufmuş gibi söyledi. "İçerideki çoğu kişinin küçük kızlara talip olacağını biliyorsunuz." Adamlar birbirine baktı ve bir tanesinin gözü Büge'ye odak lanınca hafifçe sırıttı. "Bize de satabilirsiniz."
Büge gergin bir nefes alıp konuşmak için ağzını açtığında kolundan sertçe tuttum ve susmasını istediğimi belli ettim.
"Maalesef," dedi Gürkan sesini sabit tutarak. "İçeride alıcısı olmazsa düşünebiliriz ama."
Şaşırmıştım. Gürkan'ın bu kadar iyi rol yapabilmesi beni şaşırtmıştı, Büge ise hayal kırıklığına uğramış gibi omuzlarını düşürmüş Gürkan'a bakıyordu. Annesinin adamlarından yeni kaçmışken onu böyle bir yere sürüklemiş olmak canımı yakmıştı.
"Büge, sakin ol," dedim hiçbir şeyden haberi olmadığını hatırlayıp. "Sadece oyun."
Adam ısrar etmedi ve elinde tuttuğu siyah damga aletini havaya kaldırdı. "Tüccarlar gelsin," dedi ve Korel ile Gürkan'ı çağırdı. O sırada arkamda bir hareketlenme fark edip dönünce bir arabanın yanaştığını ve içinden yaşı oldukça büyük olan bir adam ile yanında on sekizden bile küçük olabilecek bir kız çocuğunun indiğini gördüm. "Hayır ya," dedim kız çocuğuna bakarak.
Etrafa ürkek bakışlar atıyordu fakat eli adamın elinin içindeydi. Damga aletini tutan adam değil diğeri hızlıca adamın yanına gitti ve şoförüne bırakmadan arabanın kapısını kapattı. Adam bir anlığına bana baktı fakat hemen başımı çevirip Korel ile Gürkan'a odaklandım.
Adam, damga aletini Korel ve Gürkan'ın sağ gözünün altına bastırıp çektiğinde neler olduğunu anlayamamıştım fakat Korel bana dönüp baktığında sağ gözünün altında iskambil kâğıtlarındaki karo şeklinin olduğunu gördüm. Dövme gibi duran işaret, iskambildeki gibi kırmızı renkteydi ve orta boyutlardaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMARE SERİSİ
Teen Fiction"Çocukluğumuz tohumumuzdur," diye fısıldadı Sırtlan'ın kül olan kalbi. "Tohumumuza kim su verdiyse o şekilde büyür ve yetişiriz." EMARE serisinin, birinci kitabı Sarmaşık, ikinci kitabı Pusula ve son kitabı Maske bu başlık altında toplanacaktır.