Eğer bir labirentin içinde olsaydım, o an o labirentte tutsak kalmıştım.
Eğer bir yapboz olsaydım, çoktan tamamlanmadan yarım bırakılmıştım.
Eğer bir satranç masasında olsaydım, çoktan bahisleri kaybetmiştim.Çünkü aptaldım. Doğrularla yalanları, gerçeklerle hayalleri ayırt edemeyecek kadar aptaldım.
Korel Erezli'ye her seferinde inanmamın nedeni aslında ona inanmak istememden çok, kendi kafamın içinde yaşayıp onun doğruları söylediğini düşünmemdi. İlk günden beri, geçmişime ellerini uzatacağını düşünüyor, ona kör kütük koşuyordum.
Ve şimdi de aynı şeyi yapmış sayılırdım.
Ondan doğruları duyabileceğime inanmıştım. Eğer bana daha mantıklı açıklamalar yapsaydı yine ona inandırdım, bunun da farkındaydım.
Öylesine aptal, öylesine aptaldım ki.
"Annen," dedim kulaklarıma inanamıyormuş gibi. "Senelerdir ortalarda olmayan annenin odası, öyle mi?" Bana, ben dürüst biriyim, dediğinde inanmıştım.
Bana, ben yalancı biriyim, dediğinde inanmıştım.
Bana, ben katil değilim, dese inanırdım.
Bana, ben Prometheus değilim, dese inanırdım.Öyle aptaldım. Kafamı duvarlara vurmak, aklımı durdurmak istiyordum.
"Bu ev, annemin eviydi." Gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmıyor, ne düşündüğümü anlamaya çalışıyordu. "Ve ben, o gittikten sonra sırf onu biraz daha hissetmek için buraya taşındım."
Gülümsedim. Belki ona şefkatli bir gülümseme gibi geldi ama ona gerçekten acımaya başlamıştım. "Olaya dramatik bir hava verip bir de beni öyle inandırmaya çalışacaksın, değil mi?" Artık onun olmayan kalbi de vicdanı da umurumda değildi. "Hatta kendini acındıracak, etkileyici cümleler kuracak ve benim sana inanmamı sağlayacaksın, öyle mi?"
Korel'in yaprak sarısı gözlerine acı bulaştı. "Kendimi hiçbir zaman acındırmaya çalışmam, doğruları söylüyorum."
"Doğrular." Başımı ağır ağır aşağı yukarı salladım. "Tabii ya. Doğrular." Yanından geçip evin içinde yürümeye başladım. "Korel Erezli'nin anlattığı doğrular." Aklımı kaybetmiş gibi evin içinde dolaştığımda, o hareket etmeden beni izliyordu. "O halde Korel Erezli, söylesene, o odanın içinde ne işin vardı? Seni o daktilonun başında bu kelimeleri yazarken buldum ben."
Ellerini kısa saçlarına geçirip parmaklarıyla baskı yaptı. "Öyle bir şey olmadı."
"Olmadı mı?" Alayla güldüm, başımı aşağı yukarı salladım. "Doğru, olmamıştır. Dur bir saniye..." Yürümeyi bırakıp ona baktım. "Yeni taktik, benim gibi her şeyi unutman mı? Yoksa ben bir deliyim ve her şeyi aklımdan mı uyduruyorum?"
"Senin gibi olmaya çalışmıyorum."
"Ha ben deliyim yani?" Kollarımı iki yana açtım. "Beni o morga götürdüğünde de aslında her şey gerçekleşmişti ama sen bana öyle bir şey olmadığını söylemiştin; beni öyle bir inandırmıştın ki gerçekten aklımı kaçırdığımı düşünmüştüm. O da oyundu, değil mi?" Bu sefer sustu, çenesini kaldırdı. Beni ne onayladı ne de reddetti. "Derdin beni o akıl hastanesine yatırmak mı?"
Gözleri açıldı, bana doğru yürüdü. "Ne?"
"Evet," dedim başımı sallayarak. "Derdin beni o akıl hastanesine yatırıp parmağında oynatmak."
"Minel, sen ne saçmalıyorsun?"
"Sen kimsin?" dedim bir anda sertçe. "Geçmişimsin, oradasın falan filan ama asıl sen kimsin?" Bana doğru yürümeye devam etti fakat elimi kaldırıp onu durdurdum. "Bütün oklar sana çevriliyken bile hiçbir zaman seni sorgulamadım ama şimdi her şey gözümün önünde dans ederken nasıl bunları görmezlikten gelebilirim?"
Adımları bıçak gibi kesildi, gözleri donuklaştı. "Hangi oklardan bahsediyorsun?" diye sordu sert bir sesle. "Ne demeye çalışıyorsun?"
Elbette rol yeteneği kuvvetliydi, başka bir ihtimal olamazdı.
"Seninle tanıştıktan sonra bütün bunlar olmaya başladı. Prometheus geldi." İsmi ağzımdan tükürür gibi çıkmıştı. "İlk önce Doğan Yankı öldü. Sen Doğan Yankı'yla büyük bir sorun yaşamış hatta onu tehdit etmiştin." Kendime bile itiraf edemediklerim dudaklarımdan çıkarken kulaklarımda çığlık çığlığa bağıran bir kız vardı. "Ardından Kartal öldü. Onunla da sorun yaşamıştın, onu da tehdit etmiştin." Korel'in gözleri daha fazla donuklaştı, aşağıda tuttuğu parmakları içeriye kıvrıldı; korkmaya başladığımı hissettim ama devam ettim. "Ardından beni sürekli Prometheus'un kucağına sürükledin. Hatta ona hayran olduğunu söylüyordun..."
Sustu, hiçbir şey söylemeden beni dinlemeye devam etti.
"Prometheus benimle uğraşırken tek bir cinayet bile işlenmedi çünkü aslında sen hep yanımdaydın. Sen yanımdayken tek bir cinayet bile olmadı." Elimde tuttuğum kâğıttan sesler geldi, parmaklarımın arasında kıvırdığımı fark ettim. "Sonra o dans gecesi, sabahtan akşama kadar çok tuhaf davrandın. Sanki o gösteriyi biliyormuş gibi. Ardından o gösteri olurken..." Ürperdim, tenimde buzlar gezindi. "Bambaşka birine dönüştün. Amcam öldü; amcamla da problemlerin vardı, onu da tehdit etmiştin. Baban öldü. Tek bir gözyaşı bile dökmedin, sadece onu izledin." Kulaklarıma sesler doldu. "Sonra seni gördüm. Çello çalıyordun, parmaklarından kan akıyordu. Prometheus'un hep dinlettiği 'Cenaze Marşı'nı sen çalıyordun." Ellerim titremeye başladı, korku kalbimi sıkıştırdı ama onun donuk gözlerine bakmaya devam ettim. "Ardından babam geldi. Sana bir cümle kurdu, bu bir savaş çağrısıydı. Elimi bırakıp gittin. Prometheus da o günden sonra yok oldu."
Susmaya devam etti fakat elleri yumruk halini almıştı. Yaşananları benden dinlerken her ne düşünüyorsa gözlerindeki do nukluk gitgide artıyordu.
Korkum arttı, nefesim düzensizleşti, sesim titredi ama şimdi tam zamanıydı.
"Senden bir gün önce odama Prometheus geldi." Donuk bakışları bir an değişti. "Odama. Senin gibi. Bana kendini hatırlattı. Bir gün sonra sen aynı şekilde geldin. Odama. Ve bugün. İnsanların denek olacağı o akıl hastanesindeki dil, senin evinde daktilonun başında yazdığın dille aynı." Çenem titredi, geriye bir adım attım çünkü Korel üzerime doğru yürümeye başlamıştı. "Sen..." dedim ama bana öyle bir baktı ki tenim korkudan kavrulacak sandım. Devam ettiremedim, cesaretim o an çöktü, yok olduğumu hissettim.
"Ben..." dedi derinden gelen bir sesle. "Devam et." Bana hiçbir duygusunu yansıtmıyordu, hiçbir tepki vermiyordu. İlk tanıdığım Korel'e dönüşmüştü.
"Bütün oklar seni gösteriyor," dedim bir kez daha ve dış kapıya çarpana kadar geriledim. Aylardır içimde tuttuğum o soru, o gerçek şimdi karşımda duran Korel'e karşı yönlendireceğim bir silahtı. Bir bıçaktı. Bu kez ne yapmam gerektiğini biliyordum ama buna rağmen içimdeki korkuyu yenemiyordum.
"Söyle," dedi sert bir sesle. "Aklından ne geçiyorsa söyle."
Şu an karşımda bir katil duruyordu belki, o katil benim hayatımı yerle bir etmiş de olabilirdi.
"Korel," dedim yutkunarak. "Bütün oklar senin Prometheus olduğunu söylüyor. Bütün hepsi."
Bana doğru yürümeye daha ağır adımlarla devam ederken söylediklerim onu şaşırtmadı ama kaşları çatılmıştı. "Sen de benim Prometheus olduğumu düşünüyorsun."