Anneler bir bebeği dokuz ay karnında, sonsuza kadar da kalbinde taşır. Bunu yaparken sırtı da boş değildir. Yavrusunun her derdi onun derdidir. Onunla birlikte ağlar, onunla birlikte yanar...Şu dünyada en ağır yük kimin yüküdür diye sorsalar annelerindir derim. Başka kim bizim yükümüzü hafifletmek için kendi yüküymüşçesine derdimizi taşır ki? Annenin kelime anlamı çocuğu olan kadın olabilirdi. Ama bana göre anne, çocuklarının koruyucu meleği demekti.
Ben babasız büyümüş bir kızdım. Ama babasızlığı annem sayesinde hiç hissetmemiştim. Bir kadın hem annelik hem babalık yapabilirdi. Bunu bana annem öğretmişti. Bir gün bile kendisini benden daha fazla umursadığını hatırlamıyordum. Onun için öncelik bendim. Ben anneliğin nasıl bir şey olduğunu bilemezdim. Pamir'in yaptığı şey yüzünden belki de hayatım boyunca bilemeyecektim. Ama annemin nasıl bir anne olduğunu görebiliyordum.
Terk edildiğim zaman canı benden daha fazla yanmıştı. Ben ağlayarak rahatlayabiliyordum ama o bunu da yapmıyordu. Güçlü durmaya çalışıp bana da güç veriyordu. Hayatta en büyük acının çocuğunun gözünün önünde acı çekmesidir derdi bana hep. O benim bu hallerimi görmüştü. Ben de onun çaresiz bakan gözlerini seyretmiştim. Beni tekrar ayağa kaldırmak için nasıl çırpındığını kendi gözlerimle görmüştüm. Acımı kendi acısıymış gibi nasıl yüreğinde hissediyordu hiç anlayamıyordum.
Anne ve çocuğu arasındaki bağ çok özeldi. Büyü gibiydi bu. Öyle olmasa benim acımın katbekat fazlasını nasıl yüreğinde hissedebilirdi? Bana bir gün "Keşke kalbimi sana verebilseydim, o zaman kendi kalbinde bulunan o çocuğu sevmez, unuturdun." demişti. Yapabilse yapardı da. Anneydi o. Acım bile kendi canından daha kıymetliydi.
Hakkını asla ödeyemezdim. Barlas'a ne yapsa haklıydı. Yıllarca benimle birlikte yanmıştı. Ondan bunun acısını çıkarmak istediğini biliyordum. Onu gördüğü için şaşkındı ama yüreği öyle hırsla doluydu ki şaşkınlığını nefretiyle örtüyordu.
Bir tokat yetmezdi ona. Öldürse bile hırsını alamayacağını biliyordum. Yüzüne baktığım kadının annem olmadığına yemin edebilirdim. Nefreti, kini, hırsı çok yoğundu. Ben bile Barlas'a onun gibi bakmamıştım. Gözlerinde sancılı geçen o üç yıl vardı. Hiçbir şeyi unutmazdı annem. Özellikle bana yapılanı.
Annem fiziksel anlamda güçlü bir kadın değildi ama tokadı öylesine sert yapıştırmıştı ki nefretin nasıl fiziksel güç yarattığını göstermişti bana. O normalde kimseyi inciten biri değildi. Ama Barlas'ı öldürebilirmiş gibi geliyordu bana. Bakışları öylesine korkutucuydu ki koruyucu melek görünümüne bürünmüştü yine. Barlas'a bakarken elleri titriyordu. Beyninde bir ton soruların geçtiğinden emindim ama yakasına yapışıp tek bir soru sordu "Allah'ın belası neden kızımın yanındasın sen?"
Sesinin tonu bile değişikti. Bu hali beni korkutuyordu "Nereden çıktın yine? Geldiğin yere geri dön, kızımı rahat bırak!"
Onu elleriyle sarsarken Cengiz Abi olaya müdahale etti. Endişeli görünüyordu "Birgül bırak çocuğu!"
"Anne lütfen!" diyerek ben de araya girdim. Annem ikimizi de dinlemedi. Gözleri, kulakları, hırsı, nefreti hep Barlas'a yoğunlaşmıştı.
"Kızımın hayatını mahvettin! Tam düzeldi derken neden buradasın, neden?"
Boğazı yırtılırcasına bağırdı. "Cevap ver!"
Ona bir şey olacak endişesi taşıyordum. Kaç yaşına gelmiştim annemi bu halde hiç görmemiştim. O katil değildi ama şu an Barlas'ı öldürebilirdi. Bunu benim için yapardı. Benimle birlikte çok acılar çekmişti ama kendi acısını umursadığını hiç sanmıyordum. O benim acılarımı umursuyordu. Benim yaşadıklarımı. Benim kayıplarımı...

DU LIEST GERADE
ÇETE
Jugendliteratur*Nefret, aşka dönüşebilen güçlü bir duygudur* Annesinin tayini dolayısıyla İstanbul'a taşınmak zorunda kalan Öykü, burada daha önce hiç karşılaşmadığı bir şeyle karşılaşır. Bir çeteyle. Bu durum ilk başta pek hoşuna gitmese de daha sonra onları terk...