Korku, çok yakından tanıdığım bir histi. Hayatımda öyle yer edinmişti ki, her an beni buluyor, kalp ritmimin dengesini bozuyordu.
Buz pistinin üzerindeydim sanki. Tek yanlış hareketlimle buz kırılacak, hayatım altüst olacaktı. Bazen bir rüyaya hapsolduğumu düşünüyordum. Kötü bir rüyaydı bu, hatta kabus. Öyle ki, bana nerede olduğumu bile unutturuyordu. Huzursuzluğun kamp kurduğu yerde mi, hiçliğin ortasında mı, yoksa karambole yaşadığım bir hayatta mı?
Gaye'nin bana yapacaklarını düşünmek iliklerimin bile huzursuzluğun tadına bakmasını sağlarken var gücümle bağırdım "İmdaaaaaaaat! Kimse yok mu?"
Oysa ne gereksiz bir çığlıktı bu, ne çaresiz... Kimsenin olmadığı apartmanda sesimi kime duyurmaya çalışıyordum? Sokaktan geçen biri de duymazdı zaten. Çünkü ben, o kadar şanslı biri değildim.
Gaye'nin bakışlarına bana duyduğu nefretin kıvılcımları yansırken "Sesini kes, duymak istemiyorum!" diye bağırdı.
"Beni hemen bırak!" dedim emredici bir tonla.
Şaşırdı "Sürprizimi merak etmiyor musun?
"Çok pişman olacaksın!"
"Hayır, çok zevk alacağım!" diyerek kahkaha attı. Kısacık saniye yüzünü inceledim. Korkunç bir yüzü vardı. Güzelliği bile bu korkunçluğu örtmeye yetmemişti. Vicdansız bir insanın yüzünü ne gizleyebilirdi ki? Aklından neler geçtiğini merak ediyordum. Şu an zihin okuma gücümün olmamasına lanet ettim.
Arkadaşları beni öyle sıkı tutuyorlardı ki kolumun kangren olacağına yemin edebilirdim. Yine de bu durumun rahatsızlığından yakınmadım. Tek derdim Gaye'yi alt etmekti "Neden onlara beni bırakmalarını söylemiyorsun, yoksa benden korkuyor musun?"
Yüzünün şekli değişti ama sesini çıkarmadı. Çünkü bıraktıkları takdirde ne olacağını çok iyi biliyordu. Bunu asla göze alıp da beni bıraktırmazdı.
"Sen bir korkaksın!" dememle çenesi seğirdi "Kes sesini!"
"Benimle yalnız kalmaya korkuyorsun çünkü seni alt edeceğimi biliyorsun!" Onu kışkırtmak için her yolu deniyordum. Dediklerim gururuna dokunur da bırakır diye umut ediyordum ama nafileydi. Gerçekten korkuyordu.
Söylediklerime daha fazla dayanamazken iyice yanıma yaklaşıp yüzüme sert bir tokat indirdi. Canım öylesine yanmıştı ki buna rağmen sesimi çıkarmadım.
"İçeri sokun!" dedi bağırarak. Arkadaşları anında dediğini yapıp beni geniş bir odaya soktular. Oda bomboştu. Yerde tek bir şey duruyordu. Bir tabut! Rengi siyahtı, kenarları dikenlerle çevrelenmişti. içinde de yığınla kemik vardı!
"Nasıl, tam sana göre değil mi? Özenle süslendi!"
Görüntü tüylerimi diken diken ederken aklımı kaybetmemek için silkinip kendime geldim. "Sen hiç normal değilsin!"
"Üzülme tatlım, bu gerçek bir ölüm değil." dedi eğlenircesine.
Ona döndüm. Yüzümdeki dehşeti fark etmemesini umuyordum "Pamir bu yüzden seni asla affetmeyecek!"
"Ona adıyla mı hitap ediyorsun?" dedi şaşırarak. Bunun konumuzla ilgisi neydi bilmiyordum ama onu umursamadım. Cevap da vermedim. "Ne sanıyorsun, beni tabuta yatıracağın için seni ödüllendireceğini mi?"
"Bundan haberi olmayacak ki!" deyince bakışlarım kısıldı. "Beni öldürmeyeceğine göre ona her şeyi anlatacağım!"
Cebinden hızla bir şey çıkardı ve yanıma yaklaşıp sivri uçlu şeyi dudağımın tam kenarına bastırdı "O zaman ben de dilini keserim!"

YOU ARE READING
ÇETE
Teen Fiction*Nefret, aşka dönüşebilen güçlü bir duygudur* Annesinin tayini dolayısıyla İstanbul'a taşınmak zorunda kalan Öykü, burada daha önce hiç karşılaşmadığı bir şeyle karşılaşır. Bir çeteyle. Bu durum ilk başta pek hoşuna gitmese de daha sonra onları terk...