11 - HAYATA DÖNÜŞ

5.9K 206 13
                                    

       Sahildeki kafede, karşımda Erdem'in babası... Çayımdan bir yudum aldım. Kuruyan boğazımı ıslattım. Kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Aslında Erdem'e asıl ihtiyacı olan kişinin ben olduğumu haykırmak istiyordum . Erdem'in babasıyla konuştuklarım bitti sanarak masadan ayrılmak için ayağa kalktım. "Tamam. Sizi anladım efendim. Elimden geleni yapacağım." dedim. Karşımda, bana yalvarırcasına gözlerimin içine bakan bu adamın istekleri henüz bitmemiş olacaktı ki koluma yapıştı. "Kızım, lütfen biraz daha otur." dedi.



           Onu kıramazdım. Bu koskoca adamın, ezilip büzülerek, rica minnet yalvarırcasına oğluna destek olmamı istemesi şaşırtıcıydı. Onu hiç tanımıyordum. Fakat onunla ilgili hislerim ne yazık ki ondan uzak durmamı söylüyordu bana. Tekrar sandalyeme yerleştim. "Bak kızım, senin Erdem'in hayatını defalarca kurtardığını ve ona çok değer verdiğini biliyorum." diye devam etti sözlerine. Yanaklarım kızarmıştı, konuşmak için yeltendim. Susmamı işaret ederek konuşmasını sürdürdü: "Emin ol Erdem'de her ne kadar bunu belli edemese de sana değer veriyor. Fakat onda, sana karşı çözemediğim bir öfke var. Senin geleceği gördüğünü iddia edip bir şeyler uydurduğunu söyledi bana. Fakat bütün bunların tesadüften ibaret olduğuna inanmak istiyorç Anlattıkları başta bana da komik geldi. Fakat bu son yaşananlar..." Birden ciddileşti. Ellerimi ellerinin arasına aldı. Erdem'in bu adamı niye hiç sevmediğini anlamaya çalışıyordum. "Bak kızım, sanırım ben sana inanıyorum. Senden tek ricam oğlumu koruman, ona destek olman. Ve onu hayata döndürmek için elinden ne geliyorsa yapman! Sana anlatamayacağım şeyler var. Fakat şu an Erdem'i koruyabilecek tek kişi sensin. Durumun ciddiyetini anlamanı ve bana söz vermeni istiyorum. Mümkünse bir süre seni bizde misafir edeceğim. Ben ailenle görüşürüm. İnan çok çaresizim. Sana yalvarıyorum. Oğlumun gözümün önünde eriyip gitmesini istemiyorum. "


       Sözlerini bitirmesiyle elimi geri çektim. Yanaklarım daha da kızarmıştı. Allah'ım... Gönlüm deli gibi "Tamam!" diye cevap vermek istiyor, aklım "Bu bencilliği ona yapamazsın!" diye bağırıyordu. Ya gördüklerim? Gördüklerimden babasına bahsedemezdim. Ona güvenemezdim.


      Hayat ben Erdem'den uzaklaşmaya çalıştıkça beni ona doğru sürüklüyordu...


        Eve doğru hızlı adımlarla yürürken ayaklarım Erdem'in yanına koşmak , beynim ise ondan olabildiğince kaçmak istiyordu. Bu adama "Tamam!" deyip o masadan kaçtığıma inanamıyordum. Evimizin önüne geldiğimde kapıda bir Mercedes'in durduğunu gördüm. Bizim bu denli lüks bir araca sahip bir yakınımız yoktu ki.


      Kapı çaldım. Açan kişi annemdi. Yüzünde doğduğumdan beri görmediğim bir gülümsemeyle "Hoş geldin kızım." dedi. Allah'ım, kulaklarım yanlış mı işitiyordu yoksa? Ben bu sıcak gülümseye değil; dayağa, hakarete ve aşağılamaya alışkındım. Şoka girmiştim sanki. İçeri girdiğimde babamla sohbet halinde olan kişiyle göz göze geldim. Erdem'in babası...


          Bu adam, benden önce evimize varmış olmalıydı. Babam yanına oturmamı işaret etti. Başımı öne eğdim. Erdem'e ilk öpücüğümü verirken bile bu denli kalbim çarpmamıştı sanki. Babam, Erdem'in babasına dönerek "Başınız sağ olsun. Anlıyordum. Çok zor bir durum."  dedi bir yandan sırtımı sıvazlarken. "Eflal arkadaşına tabii ki elinden gelen desteği verir." diye cümlesini bitirdi. Annemin getirdiği çaylar, ikramlar, hoşgörülü haller... Her şey rüya mıydı yoksa? Kabul edercesine başımı öne salladım. Kapıdaki arabanın lüksünden mi, Erdem'in babasının takım elbisesinden mi bilinmez, annemin tavırları dudaklarımı uçuklatırcasına onu şaşkınlıkla izlememe yol açıyordu. Zaten o her zaman lüksü, parayı, zenginliği çok sevmişti. Babama olan öfkesinin sebebi de belki de buydu yıllarca. Belki de sebeplerinden yalnızca biri...


EFLALWhere stories live. Discover now