HAKAN
Uçak kalkalı saatler oldu ama Hazel hala çok gergin.Uyuyabilse her şey daha kolay olacak ama kendini sıkmaktan bir türlü uyuyamıyor.
"Hakan...?"
Tereddütlü sesinden uyuyup uyuyamadığımı anlamaya çalıştığını fark ediyorum.o bu kadar gergin ve korkmuşken ben nasıl uyuyabilirim ki?"
"Hımmm"
"Seni de uyutmadım değil mi?"
Göğsümde ki başını kaldırıyor.Bana bakan bakışları içimi ısıtıyor.
"Uyumak isteyen kim?" diyorum sorusuna.
Yeniden göğsüme uzanıyor.
"Dilek ve Süha..."
"Ne olmuş onlara?"
Kesiyorum sözünü.Ne soracağını bilerek yapıyorum bunu.
"Sence doğru mu yaptılar?.Gerçekten mutlu olacaklar değil mi?"
"Tereddütlerin mi var Süha ile ilgili?"
Yeniden doğruluyor.Karmakarışık olmuş saçlarını eli ile düzeltirken bir yandan da dudağının kenarını ısırıyor.
"Yapma..."
"Sesim de ki gülen ifadeyi yakalayıp aynı şekilde gülüyor ama dudağını ısırmayı da bırakıyor.
"Yok da ne bileyim sanki çok çabuk oldu.Daha yeterince tanımıyorlar ki birbirlerini"
"Evlenmek için daha doğrusu aşık olmak için birbirini tanımak gerekmez ki.Bazen yılladır yanında olan insanı hiç tanımadığını fark edersin bazen de tam tersi olur"
"Öyle ama..."
"Senin korkun ne söylesen bana?"
Karşımda kıvranmasından söylemek istedikleri olduğunu ama söyleyemediğini fark ediyorum.
"Korkum yok ama o kadar uzak da Dilek'in tek başına olması canımı sıkıyor biraz.Ya işler yolunda gitmezse o zaman ne olacak"
"Bunun senin için de geçerli olduğunu biliyorsun değil mi? Kendin için de mi korkuyorsun?"
Kızgın bir bakış beliriyor gözlerinde.Kıyabilse o an oracıkta ölmüş olurdum her halde.
"Neden saptırıyorsun konuyu , ikisi aynı şey değil"
"Saptırmıyorum hayatım.İkisi tam olarak aynı şey.Dilek de senin için korkuyor belki ne biliyorsun.Sen de O'nun gibi bir maceraya atılmıyor musun?"
"Hayır atılmıyorum.Bizim daha çok oturmuş bir ilişkimiz var hem konumuz biz değiliz onlar"
"Hazel'im ben Süha'ya güveniyorum.Senin de güvendiğini biliyorum.Yaşadıklarını sen de biliyorsun.Nedensiz yere ayrı kaldılar haftalarca.Hem nasıl da mutlulardı kendin de gördün neden sıkıyorsun hala canını?"
HAZEL
Hakan dediklerinde ne kadar haklı olsa da Dilek için korkmadan yapamıyorum.O'nun ailesine özellikle de babasına ne kadar düşkün olduğunu bildiğim için yaşadıklarının ağırlığının farkındayım.Şimdi umursamıyor gibi görünüyor belki ama bunun öyle olmadığına eminim.
"Haklısın" diyerek onaylıyorum Hakan'ı.Gerçekten de çok mutlulardı.Sırf biz de görebilelim diye de hızlandırdılar her şeyi.Nikahtan çıktıktan sonra da havaalanına getirdiler bizi hep birlikte.
"İnan bana öyleyim.Hem Süha'nın İspanya'ya dönmesi gerektiğini sen de biliyorsun.Dilek'i nasıl arkasında bırakabilirdi ki?"
Hakan bu konuda da haklı.Süha'nın orada en az bir sene daha kalması lazım.Hem bu arada Dilek de okulu ilerletecek bu ikisine de iyi gelecek , bunların hepsini çok iyi biliyorum ama yine de kaygılanıyorum can dostum için.
"Dilek güçlü kızdır.Göreceksin her şey enin de sonunda tatlıya bağlanacak"
Esnememi saklamaya çalışarak kafamı sallıyorum.Ne kadar saklamaya çalışsam da Hakan da durumumun farkında.Kolunu kaldırarak beni yeniden sarmalarken "Gel buraya" diyor gülerek.
YILMAZ
Erkekler tuvaletinden çıktıktan sonra uzunca bir süre kendimi toparlayamıyorum.Sinirimi kontrol etmeyi öğreneli uzun zaman olmuşken Burcu ettiği tek kelime ile bunu yerle bir etmeyi başarıyor.Daha yerime oturmadan Şevket amirimin sesi odayı inletiyor :
"Yılmaz odama gel hemen"
Bakışlarım direk karşımda ki masaya kayıyor.Burcu'yu yerinde göremeyince dişlerimi sıkıyorum.O'nun beni amirime şikayet ettiği su götürmez bir gerçek benim için.Hırsla ayağa kalkıp uzun adımlarla koridoru geçiyorum.Şevket amirin odasında Burcu'yu öylece dikilirken görmek hiç de sürpriz değil.
Kafamı iki yana sallarken bir yandan da gülüyorum halime.Okul çocukları gibi şikayet edildiğime inanmıyorum.
"Geç otur Yılmaz"
Burcu'nun tam karşısına dikiliyorum.
"İyi böyle amirim"
Bir bana bir de Burcu'ya bakıyor.Burcu ben odaya girdiğimden beri dönüp bir kez bana bakmış değil.
"Derdiniz ne sizin? Neyi paylaşamıyorsunuz siz?"
Bu "derdin ne" meselesi iyice gerilmeme neden oluyor.Bugün sayısız kere duyduğum bu iki kelime ile tepem atıyor birden.
"Benim hiçbir derdim yok amirim"
Sert bir şekilde tane tane konuşuyorum.Burcu'ya attığım kaçamak bakıştan O'nun hala öylece dikildiğini görüyorum.
"Madem derdiniz yok bu kız ne diye başka bir yere atanmak istiyor.Nesiniz siz okul çocuğumu.Aranız da ne varsa gidin halledin.Elin itleri ile uğraşmaktan zaten bıktım bir de siz çıkmayın başıma"
Şevket amirin ne dediğini duymuyorum bile.Burcu'nun tayin istediği yerde takıldım kaldım.
"Ama..."
"Aması yok bu işin Burcu.İlk defa bu kadar ağır bir görevin altına girdiğinin farkındayım ama üstlerin yapamayacağına inansaydı bu kadar ağır bir görev için seni seçmezdi"
"Bunları ben de biliyorum ama güvenmediğim daha doğrusu bana güvenmeyen biri ile de çalışmak istemiyorum"
"Ben son sözümü söyledim , şimdi ikiniz de çıkın dışarı işim gücüm var benim"
Hala öylece dikiliyorum.İçine sokulduğum duruma inanabilmiş değilim.Üstelik O'nun bana güvenmediğini işitmek canımı sıktığı kadar da yakıyor.Bunun farkında olmak ise daha da beter sinirlenmeme neden oluyor.
Arkamı dönerek hışımla çıkıyorum dışarıya.Burcu'nun da arkamdan geldiğinin farkındayım.Odadan çıkınca ütün başların dönüp bize bakması o kadar ağırıma gidiyor ki geri dönüp Burcu'nun koluna yapışıyorum.Neredeyse sürükleyerek binanın dışına kadar yürüyorum.O arada ayak direse de ben daha güçlüyüm ve O da bana uymak zorunda kalıyor.
BURCU
Yılmaz'ın , geldiğim günden beri bana bir ucubeymişim gibi davranması sinirlerimi oldukça bozuyor.Çelik gibi sinirlere sahip olduğum defalarca test edilse de öğrendiklerimi bu adam karşısında uygulayamıyorum.İlk başlarda O'na zaman da verdim bu yeni duruma alışması için ama olmadı.Ben alttan aldıkça üstüme geldi ve bugün erkekler tuvaletinde son perde oynandı.O'nun bana güvenmediğinin farkındayım.O böyle davrandıkça ben de O'na güvenemiyorum.Halbuki aramızda çok sağlam bir güven duygusunun olması gerektiğini O da en az benim kadar iyi biliyor.Ben bu adama yeri geldiğinde gözüm kapalı hayatımı teslim edeceğim ama O böyle yaptıkça bu imkansız bir hal alıyor.
Belki en kolay yolu seçiyorum tayin istemekle ama bence en doğrusu da bu.O yeni bir ortağa hazır değil ve belki de hiçbir zaman olmayacak.Bu arada da harcanan eleman ben olmayacağım.Şimdi beni peşine takmış sürüklerken ne amaçlıyor hiç bilmiyorum.
Yeterince uzaklaştığımızı düşünmüş olacak ki aniden duruyor ve tabiî ki ben de öyle.
Şimdi kabarmış iki hindi gibi birbirimize bakıyorum.O'na kıyasla ben daha sakinim , bunun farkındayım ve bu durum O'nu daha da deli ediyor.
"Yemedin içmedin hemen yetiştirdin olanları değil mi?"
Ne saçmalıyor bu adam.Ne yetiştirmesi.Kaşlarım kendiliğinden çatılırken O'nun ne demek istediğini kavrıyorum.
"Saçmalama" diye tıslıyorum dişlerimin arasından."Kimseye bir şey yetiştirmedim ben.Sadece..."
"Sadece köşeye sıkışmış bir anaokulu çocuğu gibi şikayete koştun"
"Sadece tayin istediğimi belirten bir evrak doldurdum" diye devam ediyorum o sanki sözümü kesmemiş gibi.
İkimiz de susuyoruz bir süre.İlk konuşan ben oluyorum.
"Bana güvenmiyorsun, bu da benim de sana güvenmeme neden oluyor.Sırtımı kime yasladığımı bilmeliyim ki yeri geldiğinde güvende olayım..."
"Hakan'ın bana sırtını yaslaması gerekmezdi benim de O'na yaslamam gerekmediği gibi"
O kadar sert bakıyor ki iliklerime kadar titriyorum ama bunu O'na göstermektense ölmeyi tercih ederim.
"Bütün mesele bu değil mi? Hakan'ın gidişi.Belki de aldığı terfi yi hazmedemiyorsundur ne dersin?"
Ağzımdan çıkanlara ben bile inanamazken O'nun da duyduklarına inanamadığını anlıyorum.Bana doğru bir adım atıyor ve tam dibimde duruyor.
"Dua et ki kadınsın Burcu , yoksa seni çoktan yere sermiştim"
Haklı durumdayken haksız yere düşmek tam da bu olsa gerek.
O hızla uzaklaşırken öylece kalıyorum.
"Hay ben senin diline..."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZAKLARDA
RomanceHakan ; Suç ve suçlularla savaşan sert bir polis Hazel ; Ürkek ve korku dolu yapayalnız bir genç kız. Yolları yalanla kesişen iki insan. Beklenmedik anda başlayan imkansız bir aşk... Yılmaz elinde ki kalemle tahtaya "HAZEL SAVAŞ" yazdığını görünce...