7. Bölüm

22.3K 1.2K 12
                                    

 O'nun neden okula bırakmamı istediğini biliyorum.Ağabeysinin şehir dışımda olduğunu da biliyorum ve de dışarının korumalara kaynadığını.İşte bu yüzden bugün motorumu yanıma aldım.Okuldan çıkarken kimsenin bizi tanıması söz konusu değil.

Ayağa kalkarak "Tamam o zaman.Şimdi benim de dersim var iki saat sonra burada buluşalım"

Hazel sadece kafasını sallamakla yetiniyor ve arkasını dönerek yürüyor.Dakikalardır tuttuğum nefesi bende bırakıyorum böylelikle.Yavaş adımlarla yürüyorum ve az ileride bana eliyle "Tamam" diye işaret veren Yılmaz'ı görüyorum.Ne kadar keyifsiz olsam da O'nun bu şebekliğine gülmeden edemiyorum.Komik bir adam bu Yılmaz.Yaptığımız işin bütün pisliğine rağmen iki arada bir derede bir espri yapmayı mutlaka becerir.Hani vardır ya Hollywood filmlerinde ki komik adamlar işte Yılmaz onların var olduğunun bir ispatı.

Okulda O'nunla konuşmayı göze almayarak yanından geçip gidiyorum ama o bakışlarımdan işi hallettiğimi anlıyor.

"Süper!!!" diye fısıldıyor yine de kendine hakim olamayarak.

İki saat boyuna ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yok.Vakti boşa harcadığımda zaten görülmüş şey değildir.Ani bir kararla geri dönüyorum ve gözlerimle Hazel'i arıyorum.O'nu tam da köşeyi dönmek üzereyken yakalıyorum ve koşmaya başlıyorum.

Yılmaz "Heyy nereye" diye haykırıyor ama bir an bile durmuyorum.

Hazel'i tam da anfiye girerken görüyorum ve durup derin derin soluklanıyorum.Bir süre daha bekledikten sonra ben de içeriye giriyorum.O'nu içeride bulmakta çok da zorlanmıyorum açıkçası.Tam da tahmin ettiğim gibi herkesten uzak bir köşede tek başına oturuyor.O'nun mu orada tek başına olmak istediğini yoksa insanların mı ondan uzak durduğunu çözemiyorum bir an.Ama ne olursa olsun O'nun bu soyutlanmışlığı canımı acıtıyor.

İçeriye girdiğim ilk an ön önde oturan ve oturdukları okul sıralarından başka her yere yakışan iki kız dikkatimden kaçmıyor.Onların bakışlarından benim de onların dikkatinden kaçmadığımı anlamak zor değil.Sanki ben körmüşüm gibi birbirlerini dürttükten sonra baygın bir gülümseme ile bana bakmaya devam ediyorlar.

"Bu kızlar sabahın bu saatinden içki içmiş olamazlar öyle değil mi?"

Bir an düşündüklerime inanamıyorum.Yıllardır İstanbul da polislik yapmama ve her türlü pisliği görmüş olmama rağmen ben bile hala en masumunu düşünmeye çalışıyorum.Burası İstanbul ve bu şehirde yaşayan bazı insanların saat sınırlandırması yok maalesef.Kafamı iki yana sallayarak kızlardan uzaklaşıyorum.Hazel'e doğru adım adım yaklaşırken O'nu kocaman açılmış gözlerle bana baktığını görüyorum.

Omuzlarımı silkerek yanına oturuyorum ve "Ne yapayım benim dersim çok sıkıcıydı" diyorum sadece.

Bu cevap yeterli olmuş olacak ki birden gülümsüyor.İlk defa kendini saklamadan gülümsüyor. Bunu gözlerinden okuyabiliyorum.Bana gülümsediği her an bir diğerinden daha içten oluyor. Bunun farkındayım ve bunun beni sevindirmesi gerekiyor öyle değil mi? Ama öyle değil işte...

..................

Az önce "tamam" dediğim şeye inanamıyorum.O'nun yanında belli etmemeye çalıştım ama şimdi oturduğum yerde hala bacaklarım titriyor.Nasıl olacağını hiç bilemediğim bir şeye olur dedim ben az önce.Hadi bir hafta ağabeyim yok ya sonrasında ne olacak.O'nu bırak her hareketim adım adım izlenirken ben okuldan nasıl çıkacağım.

Giderek daha fazla ümitsizliğe kapılmaya başlıyorken O'nu görüyorum.Bir an yanlış gördüğümü düşünsem de hayır yanılmıyorum.O yüzünden ki kocaman gülümseme ile bana doğru geliyor işte.Son derece rahat bir şekilde bedenini benim yanıma bırakırken "Ne yapayım benim dersim çok sıkıcıydı" diyor sadece.

O an bütün kaygılarımdan arınarak ben de Hakan'a gülümsüyorum.Neden bilmiyorum ama O'nun yanındayken hayata dair her şey sanki biraz daha katlanılır oluyor.Bende herkes gibi derin bir boş vermişlik içinde olmak istiyorum ve bunu yapacağım kişi kesinlikle Hakan.Bundan eminim...

Sonra ki zaman diliminde kendimi derse vermeye çalışıyorum ama O yanımda otururken ve üstelik gözlerini benden ayırmadan bana bakarken bunda oldukça zorlanıyorum.Sonra uzanıp parmaklarımın arasında ki kalemi alıyor ve önüne kağıt alarak yazmaya başlıyor.Aslında masada başka kalemler de var ama O özellikle benim elimde kini alıyor.parmaklarımda gereğinden fazla uzun bir şekilde duran parmaklarından anlıyorum bunu.Doğrumu anladım diye bütün dikkatimi O'na veriyorum ama o çoktan yazmaya başlamış bile.Kalemi ve kağıdı tutuş şekli neredeyse şok geçirmeme neden olacak kadar tuhaf.Kalemi sol eliyle tutuyor ve kağıdın üstünden garip bir açıyla yazıyor.Ben bileğimi o şekilde hareket ettirebileceğimden bile emin değilim.Sonra yazmayı bitirerek kağıdı önüme uzatıyor.

"Bu bölümde okumak istememeni anlıyorum. Benimkinden bile daha sıkıcıymış"

Gülümseyerek kalemi alıyorum.

"Ben sana demiştim" yazıyorum ve O'nun hangi bölümde okuduğunu bilmediğimi fark ediyorum.

"Sen hangi bölümde okuyorsun" yazıyorum acele ile.

Kağıdı çekip bir an duraksıyor ve "Kamu Yönetimi" yazıyor.İki nokta üst üste ve ters parantezle somurtan bir yüz şekli yapıyor.Yanına da "Ya sen.Sen gerçekte ne okumak isterdin" yazıyor.

Bunun cevabı benim için o kadar açık ki aslında.Ama yazamıyorum.O ana kadar içimde ki her şeyi yazmaya hevesli olan ben orada tıkanıyorum.Şimdilik bir hayalden öteye gidemeyeceğini bildiğim umutlarımı paylaşmak istemiyorum.Kalemi alıp kocaman bir "HİÇ" yazıyorum ve gereğinden sert bir şekilde kalemi bırakıyorum.

Bir süre ikimizden de ses çıkmıyor ama çok kısa sürüyor bu sessizlik.Uzanıp masanın altında yumruk halinde duran elimi avucuna alıyor.Çekmek istiyorum ama o kadar sıkı tutuyor ki bunu başaramıyorum.Dönüp O'na baktığımda beni çok iyi anlıyormuş gibi bakan bakışları ile karşılaşıyorum.İşte tam o an içimden bir ses arkanı dön ve kaç diye bağırıyor ama yapamıyorum.Aylar hatta yıllar sonra ilk kez benimle bu kadar ilgilenen bir insana arkamı dönmek istemiyorum.Bedeli ne olursa olsun bunu istemiyorum.

...................

En nihayetinde ders bitiyor ve dışarıya çıkıyoruz.Derse girerken bana bakan kızlar bakışlarını bu sefer Hazel'e çevirmiş durumdalar.Yanlarından geçerken "Hayret insanlarla iletişim kurabiliyormuş" dediğini duyuyorum birisinin.Diğeri ise "Aman takım elbiseliler görmesin" diyor.

Tam geri dönüp yanlarına gidecekken O'nun buz gibi elini bileğimde hissedince duruyorum.

"Yapma" diyor bana hafif bir sesle.

Şeytan geri dön ve hak ettikleri cevabı ver diyor ama Hazel'in hala bileğimde duran titreyen buz gibi eli bunu engelliyor.Hazel'e dönerek zor da olsa gülümsüyorum elimin küçük bir hareketi ile bileğimi kurtarıp O'nun elini avucuma alıyorum.

"Tamam" diyerek hızlı bir şekilde yürüyorum.O dışarıya çıkınca elini çekmek istese de buna izin vermiyorum.Bazıları bu kızın artık sahipsiz olmadığını bilmeli.Bilmeli ki bari burada ki hayatı biraz olsun huzur için de geçsin.

Yanlarından geçtiğimiz herkesin bize baktığının farkındayım.Hazel de bunun farkında.Bunu giderek gerilen bedeninden anlamak çok zor değil.Okulun çıkışına gitmek yerine arka tarafa park ettiğim motorumun yanına yürümeye devam ediyorum.

"Nereye gidiyoruz" diyor Hazel bir süre sonra.

"Merak etme seni kaçırmıyorum" diye yanıtlıyorum O'nu zoraki bir gülümseme ile. Nedenlerini bilsem de O'nun insanlara bu denli tepkisiz kalması daha ilk anda canımı sıkıyor. O kadar net bir kabullenme var ki onda başına gelenlerden dolayı bunu anlamakta zorlanıyorum. Hadi ağabeysi tamam.O'nun ne denli bir psikopat olduğunu gayet iyi biliyorum ama O'nun en azından okulda ki insanlara bir dur demesi gerektiğini düşünüyorum.

"İşte geldik"

Motorumun yanına geldiğimde her şeyi unutarak neşeleniyorum.Niyetim sadece bugün için bile olsa O'nun iyi zaman geçirmesi ve neredeyse hiç gülmeyen yüzünün birazcık gülebilmesi.

"Bununla mı gideceğiz" diyor şok olmuş gibi motora bakarak.

"Evet.Sakın olmaz deme bana.Yoksa korkuyor musun?"

Bir yandan konuşuyor diğer yandan da kaskları çıkarıyorum.

"Hayır da sadece şaşırdım"

"Neden şaşırdın.Ne yani bende çılgın motorcu tipi yok mu? Bunu mu demek istiyorsun?"

Nasıl yapıyor bilmiyorum ama asık yüzü birden canlanıyor ve O buzdan maviler yerini ışıl ışıl bir parlaklığa bırakıyor.

"Elbette hayır.Aslında düşünürsek sen de tam bir James Dean havası var?"

"Wovvv nostalji takılıyoruz öyle mi? Ama bu hoşuma gitmedi.Beni ben olarak görmeni isterim"

Buna da anında tepki veriyor ve yeniden asılıyor yüzü.

"Ben özür dilerim seni kırmak istememiştim"

Gülerek oluşan gerginliği dağıtmaya çalışıyorum.

"Panik yapma hemen kızmadım ki sana.Sadece Hakan olmak istiyorum senin için"

Konuşma öyle bir hal alıyor ki akşam kafamda kurduğum hiçbir şekle benzemiyor.Onlar da daha bir resmi iken şimdi tahminimden çok daha yakınız ve bu tamamen Hazel'in kendini bana açmasıyla alakalı.Bu iyi bir şey mi yoksa kötümü karar veremiyorum"

Kafamda ki soruları dağıtarak yeniden O'na odaklanıyorum.Elimde ki kaskı eline tutuşturarak saçlarını toparlıyorum.Bir yandan da O'nun heyecanını – ya da benim kini tam olarak emin değilim bu konuda- dağıtmak için "Emniyet önemli" diyorum.

Kafasını sallıyor O da ve "Evet önemli.Hem kimse anlamaz ben olduğumu"

Bir den sanki söylememesi gereken bir şey söylemiş gibi susuyor.Benim neden öyle dedin dememi bekliyor belki ama ben hiçbir şey demiyorum.Ellerimin altında hayal bile edemeyeceğim kadar yumuşak olan saçlarını özenle toparlayarak elinde ki kaskı alıyorum.O'nu taktıktan sonra sıra monta geliyor.Tanınmamak için bu da gerekli ve O'nun bunu anlamaması için "Montunu çıkar bunu giy" diyorum "Seni daha sıcak tutar"

İtiraz etmeden dediğimi yapıyor ve siyahlı kırmızılı mont onda tahmin edeceğimden çok daha güzel duruyor.

"Tam James Dean'in kız arkadaşı gibi oldun" diyorum.

Bir şey demeden sadece gülümsemekle yetiniyor ve aramızda az önce oluşan o gergin ortam bir anda dağılıyor.Motora binerek elimi uzatıyorum.

"Hadi gel.Güven bana hiçbir şey olmayacak"

Elini uzatıp elimi tutuyor ve ben kendimi Kırmızı Başlıklı Kızın büyük annesi yerine geçen kurttan çok daha alçak hissediyorum...

6

UZAKLARDAWhere stories live. Discover now