Arkadaşlar, 3 bölümü finali soluksuz okuyun diye beraber yayımlıyorum. Gerçekten geceli gündüzlü çok emek sarf ettim. Bol bol yorumlarınızı bekliyorum ♥
Karların avluyu ve ağaçları bembeyaz ettiği; tapyoka gökyüzünden lapa lapa, neşeyle düştüğü soğuk sabaha içimdeki inanılmaz enerji ile kalktım. Tüm gece boyunca kendimi bugüne hazırlamıştım. Kendime sürekli benim her şeyi başarabileceğimi ve güçlü biri olduğumu telkin etmiştim. Güç Emen'i kendi kanıyla yok edebilecek kadar güçlü bir kız.
Önceden hayatta ulaşmak istediğim noktanın bu olduğunu pek sanmıyordum.
Yine de memnundum. İnsanları bir kukla haline getiren, ülkeleri tarih edip oraya kendi tahtını kuran zalim bir düşmanı yok edebilecek tek şey olmam beni gururlandırıyordu. Sadece işlerin ters gitmemesini umuyordum. Hatta eğer bir inancım olsaydı dua bile edebilirdim.
Yemek salonuna indiğimde her şey aynıydı. Karlı ve soğuk hava yüzünden kalın giysilerine ve kürklerine sarılı insanlar yemeğini yemek için hazırlanıyor ve birbirleriyle her zamanki sohbetlerini ediyorlardı. Aşçı yamakları ve hizmetçiler daima olduğu gibi yine iş başındaydı. Salon, ağır kokulu soslarla ve baharatlarla yapılmış lezzetli yemekler ve fırından yeni çıkmış ekmek kokuyordu.
Eğer olur da bugün yapacağım şeyde başarısız olursam, belki bir müddet sonra bu manzara ile asla karşılaşamazdım, kimse karşılaşamazdı. Bunda başarısız olmam demek, dünyayı Güç Emen'in ellerine göz göre göre teslim etmem demekti. Dünyanın ve insanların ölüm fermanını yazması için ona izin vermem demekti.
Salonun kapısında durup tüm bu insanları izlerken, yanıma geldiğini tahmin ettiğim Drian ile içim gerildi ve kaşlarım istemsizce çatıldı. Yüzüne baktım: Önceden bana masum, melek gibi gelen tatlı suratı şimdi bana iblisi andırıyordu. O benim düşmanımın yoldaşıydı, yoldaşları da benim düşmanımdı. Beni ve tüm insanlığı kendisine köle etmeye çalışan düşmanıma destek çıkan bir yandaştı. Bana eskiden hikâyeler anlatıp kendisinin güzel sandığı ancak güzel olmayan sesiyle şarkı söyleyen o küçük çocuğun olabileceği şeyin bu olduğuna inanamıyordum.
"Dianthus..." dedi bana oldukça sakin bir sesle. "Nasılsın?"
Onunla her ne kadar konuşmak istemesem ve ağzımdaki cümleler kendini boğazımdan aşağıya atsa da her şey normalmiş gibi davranmakta zorunlu olduğumu biliyordum. Bir kırıntı bile gülümseme olmayan asık suratımla, "Harikayım," dedim. "Çok iyiyim."
"Ben de iyi sayılırım."
"Peki, buna sevindim. Eğer izin verirsen masama geçip yemek yiyeceğim," dedim gitmemem için önümü kestiğinden.
Drian ona karşı sert tutumumu fark etmişti ancak bu konuda şaşırmış gibi görünmüyordu. Sadece biraz kafası karışık görünüyordu.
"Gitme. Benimle elma ağacına gitmek ister misin? Seninle biraz konuşmam gerek," dedi Drian bunu gerçekten istiyormuş gibi.
Eğer önceden olsaydı bunu yapmak için can atardım ancak artık iğrentiden başka bir şey hissetmiyordum bu fikir hakkında. "Benim için düşündüğünüz komploları daha iyi uygulayabilmeniz için mi gelmemi istiyorsun?" dedim yanımızdan geçen insanların duymaması için kısık bir sesle. Her şey normalmiş gibi davranma düşüncem artık bu cümleyle mahrum bırakılmıştı. Onun hakkındaki gerçeği bildiğimi artık o da biliyordu.
Yutkundu. "Hayır," dedi. "Dianthus, seninle konuşmam gerekiyor. Durum sandığın gibi değil. Sana her şeyi anlatmalıyım. Lütfen çocukluk arkadaşını ve sana bu kadar değer veren bir adamı gözünden bu kadar çabuk çıkarma."

DU LIEST GERADE
KARANFİL MÜHRÜ | Azize 1
FantasyAzize serisinin 1.kitabıdır. Boynuzlarım, tüylerim ve iri gözlerim var. Kutsal kanım ve Ravozski ismim var. Dünyayı kurtarmak için bana ihtiyacın var. Onu bensiz yok edemezsin. Bensiz hayatta kalamazsın. Sadece tek bir şey... Tek bir şey yaptıktan s...