25.Bölüm ♛ Şömine Minderleri

2.4K 212 25
                                    

Morth ile kütüphanede çalışmamızın üzerinden iki gün geçmişti. Hiçbir şeyin olmadığı iki hafta... Kendi atölyemde çalışmalar yapıyordum ama hiçbir sonuca varamamıştım. Bir sonuca varmama zaman vardı. Rüyalar uğramamıştı. Güç Emen de beni rahatsız etmemişti. Galiba yakamı biraz olsun bırakmayı düşünmüşlerdi. Rüyalar işe yarıyordu ama Güç Emen'i kendi gözlerimle, muhtemelen canlı halde görmek ürkütüyordu. Geceleri yatmadan önce çok düşünmüştüm. Eğer Güç Emen bir daha ziyaretime gelirse, onunla yüzleşecektim. Korkmanın, kaçmanın manası yoktu. Gerçeklere sırtımı dönmek yerine onlarla bütün olmalıydım.

Boynumdaki dövme silinmeye başlamış ve bu sabah uyandığımda tamamen yok olmuştu. Yani Güç Emen'in bende bıraktığı o iz gitmişti. Ama banyo zeminimdeki çatlak hâlâ öylece duruyordu. Banyoya her girdiğimde o hissi bana tekrar yaşatmak ve işkence etmek istercesine... Ama artık o uzun çatlak, banyomun aksesuarı olmuştu. Her girdiğimde daha fazla alışıyordum ve umursamıyordum. Yilly şaşırmış ve buraya ne olduğunu sormuştu. Ben ise çok ağır bir taşın düştüğünü ve bu yüzden çatladığını söylemiştim. Başka birine söyleseydim büyük ihtimalle inanmazdı ama Yilly inanmış gibi görünüyordu.

Bu haftanın sonunda, pazar günündeydik. Morth ile olan ikinci çalışmamız diğer haftaya ertelenmişti. Hem Kral Rion'un çıkardığı arızalar nedeniyle, hem de Morth'un askerlerle ilgili yoğun işleri olduğundan dolayı. Ne zaman olduğunu tam olarak bilmediğim bir tarihte kışlaya gidecek ve askerlerin silahlarına büyü yapacaktım. Bu bana vazife olarak verilmişti.

Tüm haftanın yorgunluğunu, Drian'ın davetiyle atmaya çalışıyordum. Herkesin kendi halinde takıldığı büyük salonun bir şöminesinin başındaki, soylulara hiç de uygun olmayan ancak umursamadığımız minderlerin üzerinde çay içiyor ve lezzetli kurabiyeler, kekler yiyorduk. Drian'la doğru düzgün konuşmayalı biraz zaman olmuştu. O partiden sonra neredeyse hiç konuşmamıştık. Ki o parti, hatırlamak isteyeceğim son şeydi.

Fakat yine de haftalardır kafamı kurcalayan o soru ağzımdan çıkıverdi: "O parti gecesi, içki düellosunun galibi sendin. Bana ne yaptırdın?"

Drian, dudaklarına götürdüğü çiçek işlemeli beyaz fincanıyla donakaldı. Açık mavi gözleriyle bana baktı ve biraz da yerine sinmiş gibi göründü. "Hatırlamıyor musun?"

"İnan bana, en ufak bir şey bile hatırlamıyorum. Sadece sarhoş sesinle, 'şuradaki adamı görüyor musun' diye sorduğun zihnimde çınlanıyor. Ama hangi adamı dediğini bile bilmiyorum. Sen hatırlıyor musun ne yaptırdığını? Umarım hatırlıyorsundur çünkü bilmek istiyorum."

Drian fincanını gümüş tepsiye bıraktı. Üzerine oturup bacaklarıyla bağdaş kurduğu altın rengi iple yapılmış gül deseni nakışlı mor minderin üzerinde biraz kıpırdandı; havanın soğukluğuna ateşleriyle meydan okuyan sıcak şömineye daha bir sokuldu. "Gerçekten bilmek istiyor musun? Çünkü yaptırdığım ve yaptığın şey pek hoşuna gitmeyebilir," deyip hınzırca sırıttı.

Bu dediği şey beni biraz çekimserleştirmişti. "O kadar mı kötü?"

"Ben sarhoştum," dedi kendini savunurcasına. "Sen de sarhoştun. İkimiz de sarhoştuk. Ne yaptığımızı bilmiyorduk." Boğazını temizledi. "Lord Rinnic'in kalçasını avuçladın."

Gözlerim çakmak taşı gibi açıldı ve dilimi kılağılı bir hançerle kesmişler gibi hissettim. Dalga mı geçiyordu yoksa benim kulaklarım doğru mu duyuyordu? Ciddi olup olmadığından emin olmak için gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp ona baktım. Ama gayet ciddi duruyordu. "Hayır..." dedim. "Böyle bir şey yapmış olamam, değil mi?"

Ellerini havaya kaldırdı. "Suç benim. Ben yaptırdım."

"Ah, tanrım. Çok utanç verici... Partiden sonra Rinnic'i görmedim, toplantı da yapmadık. Ama ikizi Dhelya'nın beni gördüğündeki sert bakışlarından bir şeyler döndüğünü anlamalıydım."

KARANFİL MÜHRÜ | Azize 1Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt