11. Bölüm: "Yolun İçine Döşenen Yol"

893K 34.5K 175K
                                    


Önemli Not:
22 NİSAN PAZAR GÜNÜ, SAAT 13:00'da İZMİR TÜYAP FUARINDAYIM! İmzam salonda olacak fakat salon nerede bilmeyen ben... Stanttan nerede olduğumu öğrenebilirsiniz. Kitabınızın olmasına gerek yok, sarılsak yetmez mi ya? Yeter be. Sarılalım... (Duygusal fon müzüyü.) Ha bir de imzalanmış kitabınızı da getirebilirsiniz, beş yüz kez imzalama yetisine sahip bir organizma ben...

29 NİSAN PAZAR GÜNÜ, SAAT 13.00'DA HATAY'DAAAYIIIM! HATAY KİTAP FUARINA ÇIKIN ÇIKIN GELİN AYOL. YUKARIDA DEDİĞİM GİBİ, İMZALANMIŞ KİTABI TEKRAR İMZALAR, KİTABI OLMAYANI ÖPER SARILIRIM. MUHABBET, SOHBET... ANNADINIZ... (GÖZ KIRPAN EMOJİLERCE) Ayrıntılı bilgi için (ve tabii ki daha fazlası için... TAKİP ETSENİZ ÖLCENİZ Mİ?) instagram hesabım: binnurnigiz 🌸🤤

GELCENİS Mİ ŞÜTTEN?

Hadi tm bölümü oku...

Bölüm Şarkıları
Red - Pieces
Slipknot - Snuff
Blackfield - End Of The World
Red - Hymn For The Missing

11. Bölüm: "Yolun İçine Döşenen Ayrı Yol"

Kırılan bir kemiği izah etmeye kırk satır kelime yetmiyordu.

Parmaklarım satırların üzerinde ağır ağır ilerlerken, parmak uçlarıma izlerini bırakan kelimelerin harflerden imzaları tenimin altına siniyor, ruhumda yepyeni metinler diziyordu. Karanlık bir gecede bana yol gösteren o el fenerinin son pili de henüz yeni bitmiş, karanlık dört bir yanımı sararken fenerin cenazesini avuçlarımda taşımaya başlamıştım.

Artık benim dünyamda güneş siyah doğuyor, gece gökyüzünü beyaza boyuyordu.

Yüzüm boynundaydı, parmaklarım güçsüz bir ayrıntı olarak omuzlarında asılı duruyordu; sessizdim. Duş başlığının deliklerinden akmayı kesen suyun zemine düşürdüğü damlalar yere çakılmadan hemen önce ıslak bedenime çarpıyordu. Burnumu çektim, tırnaklarım omuzlarını saran derinin yüzeyinde hilal izleri bırakmaya başlamıştı. Kartal'ın aldığı nefeslerin sıcak baskısını ıslak saçlarımın içinde hissedebiliyordum. Elleri çıplak belimdeydi, avuçlarını bel boşluğuma bastırıp beni kendine yaslamıştı. Eğer şu an ona yaslanıyor olmasaydım dizlerimin üzerine düşerdim, tüm ağırlığımı ona emanet etmiştim.

Dışarıda yağmaya devam eden yağmurun sesini işitiyordum, banyonun içinde de suyun sesi hâkimdi ama bu ses bir fısıltı, bir sır gibiydi. Yorgundum, halsiz hissediyordum, artık köşeme çekilip avuçlarıma aldığım kalbimin içindeki acıyı öylece izleyerek zamanın bu yarayı benden koparıp götüreceği anı beklemek istiyordum.

Banyonun küçük penceresinin çizgi şeklindeki kısımlarından içeri şimşeğin ışığı dolduğunda banyo bir anlığına terk edilmiş bir cennet gibi aydınlandı, ardından söndü ve arkasında meleklerin ağıtlarını bırakarak banyoyu karanlığın topraklarına gömdü. Göğün gürültüsü sanki kaburga kemiklerimin içindeymiş gibi yüksekti; yutkundum, boğazım acıyordu.

Kartal soğuyan tenimden çekmedi ateşe tutulmuş demir gibi yanan güçlü parmaklarını. O kadar uzun süredir burada, bu haldeydik ki artık parmak uçlarındaki ateşin tenimdeki buzları çözerek tenimin içine gömüldüğünü düşünmeye başlamıştım. Parmaklarını tenimden çektiği anda tenime gözle görülür izler bırakacağını biliyordum.

"Belimdeki izin sebebini merak ettin mi hiç?" diye sordu kısık bir sesle. Sesi, tüm o sessizliğin yarattığı dupduru göğse bir bıçak gibi saplandı ve göğüs saniyeler içinde kan leş içinde kaldı.

VAVEYLAWhere stories live. Discover now