6.Bölüm ♛ Eski Dost

4.3K 318 33
                                    

Birkaç gün durgundu. Yilly çok önemli bir şey olmadığı sürece pek sık odama uğramıyordu. İlk günlerde her an yanımda olup bana hizmet etmesi, sanki özel biriymişim gibi hissetmeme sebep olmuştu. Ama görünüşe göre becerikli olsam da pek özel biri değildim.

Annem biraz hastaydı. Belki yaşından, belki de kendini çok yormasından kaynaklıydı bu. Sürekli öksürüyordu ve nefesleri hırıltılıydı. Ona iyileşmesi için tentürler hazırlayıp vermiştim.

Alıştırmalara başlamıştık. Bizim için bir atölye hazırlamışlardı. Bu atölyenin içi epey büyüktü. Duvarları baştan sona saran ahşap kitaplıkların içinde, köşeleri altın varaklı, genellikle koyu bordo ya da kahverengi ciltleri olan kitaplar vardı. Büyük masamızın üzerinde olması gereken tüm şeyler -bitkiler, yağlar, malzemeler- bulunuyordu. Her şeyin elimizin altında olması, daha önce hiç tahmin edemeyeceğim kadar harikulade bir şeydi.

Şu ana kadar hiçbir şey bulamadığımız gerçeği, yüzümüze soğuk bir okyanus suyu gibi çarpıyordu ancak bundan utanıyor da değildik. Çünkü henüz yeni başlamıştık ve bilgi toplama peşindeydik. Avdan sonra Calva denen kocakarının yanına gidecektik.

Ava katılan ender kadınlardan biriydim. Güney Sarayı'ndaki avlara katılırdım. Oldukça zevkli olurdu. Hem annem, Kuzey Sarayı'ndaki yeni ortama adapte olmak için yararlı olabileceğini düşünmüştü. Gerçi yine o uyuklatıcı dikkatli ol nasihatlerini eksik etmemişti. Her zaman olduğu gibi...

Yilly sabahın köründe başımda bitti. Nedeni beni hazırlamaktı. Bana koyu yeşil, avda rahat edebileceğim bir elbise getirmişti. Diğerlerinde olduğu gibi ne tüller, ne korsajlar, ne de kabartılmış astarlar vardı.

"Şimdi de saçınızı yapayım, leydim. Toplamamı ister misiniz?" diye sordu bana yumuşak dokunuşlarının üzerinden. İtiraf etmek gerekirse saçlarımı tarama şekli bile çok nazik, çok mayıştırıcıydı.

"Evet, toplayabilirsin."

Yilly dalgalı saçlarımı çok sıkı olmayacak bir biçimde yukarıdan topladı. Önümde bıraktığı ince birkaç tutam saç telini kulaklarımın arkasına atıp ayağa kalktım. Kahverengi, kabzası oymalı arbaletimi kuşanıp av eldivenlerimi giydim. Sonunda hazır olduğumda Yilly'yi yollayıp dışarıya çıktım.

Havada sabahın uyuşturucu soğuğu yoktu. Ilık rüzgâr yüzüme vuruyor ve saçlarımı, elbisemin serbest eteğini uçuşturuyordu. Atımı alıp üzerine bindim. Kara, deri eldivenlerle sarılı ellerimi atımın dizginlerine koydum ve ava gidecek olan kafileye doğru sürdüm. Gökyüzünde sabahın henüz çok erken saatler olduğuna dair işaretler vardı.

Her zaman günün bu saatlerini seviyor oluşum, beni erken kalkmaya yönlendirirdi. Çünkü sanki koyuya çalan ama güneşin doğduğu gökyüzüyle bir bütün olurmuşum gibi gelirdi. Ayrıca günün, havası en güzel olduğu dilimdi. Daha temizdi. Havayı soluduğumu hissedebiliyordum. Bana kötülüklerden arınmış gibi gelirdi.

Sonunda gitme kararı alındığı vakit, kafilenin arasına karıştım ve bordo renkli eyerime astığım arbaletimi kontrol edip ayak uydurmaya çalıştım.

Burada kimseyi tanımıyordum. Yaklaşık bir hafta öncesinde tanıştığım sarışın, zayıf kız Lysha'yı arıyordu gözlerim. Ama onu bulamadım. Zaten ava gidebilecek bir tipe benzemiyordu. Daha çok arkadaşlarıyla beraber şöminenin başına kurulup sıcak şaraplarını içecek bir kıza benziyordu. Tanıştığımızdan bu yana onu sadece birkaç kez yemek salonunda görmüş, selamlaşmış ama sohbeti uzatmadan yerleri ayırmıştım. Galiba onun arkadaşı olabileceğim konusunda yanılmıştım.

Güney Sarayı'ndayken bir sevgilim vardı. Adı Gven'di. Gven bana avlanmayı öğreten kişiydi. Beline kadar gelen açık kestane rengi, biraz aşınmış olsa da güzel saçları olan bir adamdı. Annemin de sevdiği ancak bir gün evlenmeye karar verdiğimizi söylediğimizde, bu sohbetin sonu trajik bittiği bir kişiydi. Evlenmemize izin vermemişti. Ki izin vermediği için şükürler yağdırıyordum. İnsanlar, âşık olduklarını sandıklarında gözleri dönüyordu. O gözü dönen insanlardan biri de bendim.

KARANFİL MÜHRÜ | Azize 1Where stories live. Discover now