KARDEŞLER

172 23 3
                                    

"İşleyebileceginiz en büyük günah, başkasından nefret etmek değil, ona kayıtsız kalmaktır. İnsanlık dışı olmanın özü nefret değil, kayıtsızlıktır."

- George Bernard Shaw

7 MART 2010

Çoğu zaman kendimizi anlamamız bile güç iken, başka birini anlamak dünyanın en zor şeyleri arasında sayılmalıdır. Bazen karşımızdakini anlamakta o kadar zorlanırız ki kafayı yiyecek gibi oluruz, ama yine de vazgeçmeyiz. "Neler düşünüyor acaba?" diye düşünüp durduğumuz insan, çözülmesi imkansız olan problemlerden daha önemlidir o an. Merak ettiğimiz ufacık soru, parmaklarımızı kemirmemize ve saçlarımızı köklerinden
çekmemize neden olabilir. Beni seviyor mu, kadın-erkek eşitliğini savunuyor mu, ırksal üstünlüğe mi inanıyor, Sezen Aksu dinliyor mu, sokak köpekleriyle konuşuyor mu, yapışkan olmayan hallerim onu etkiledi mi gibi birçok soru... Kesin olan tek bir şey var ki, bu soruları günümüzde asla anlayamayız. Buna kafa yormak zaman kaybından başka bir şey değildir. Gelin görün ki, bunu kendimize anlatamıyoruz.

Yazar, burada Rüzgar'ın içinde bulunduğu durumu açıklamaya çalışmıştır. Onun nafile çabalarını
ama yine de anlamak için büyük bir uğraş içine girdiğini anlatmıştır.

Rüzgar gençliğinin verdiği dik duruşla bir pencerenin arkasında durmuş ve izlediği kişiyi anlamaya koyulmuştu. Kaşları, sadece ona odaklandığını gösterircesine çatılmıştı. Ellerini arkasında birleştirmiş, gözlerini kısmıştı. O an umrunda olan tek bir şey vardı. Kardeşi...

Mira, her zamanki Mira gibi gözüküyordu; ama bir o kadar da farklıydı. Bahçede tek başına otururken kitap okumak, tam da ona göreydi. Kafası genellikle,
kitabına eğikti. Hiç üst kattaki pencereye bakmıyor, böylece kendisini izlemekte olan ağabeyini görmüyordu. Sadece bazı anlarda -ki Rüzgar o anlarda çok irkiliyordu.- kardeşi kafasını kitabından kaldırıyor ve gözlerini çimenlere dikiyordu. Onu orada bir şeyler rahatsız ediyor, öfkelendiriyor ve daha da garip olanı konuşmasına sebep oluyordu.

"Bir doktorla görüştüm."

Annesinin arkadan gelen sesini duydu ama gözlerini Mira'nın üstünden çekmedi. Kardeşi
yeniden kafasını kitabından kaldırmıştı. Hatta kitabını masanın üzerine bırakmış, kafasını kaldırarak gökyüzüne bakmıştı.

"Şizofren olabileceğini söyledi."

Kardeşi gülümsedi. Kendisine ya da herhangi bir insana böyle gülümsemesi çok enderdi. Onu her ne mutlu ettiyse bu kısa sürdü. Çünkü yeniden öfkelenmişti.

"Tüm o duygusuz sözleri ve mimikleri, yaz kış kalın giyinmeleri, insanlarla iletişim kurmak istememeleri, hareketsiz durmaları hep bundan dolayıymış."

Annesinin sesi çatallaşmıştı. Rüzgar ne hissedeceğini bilemezken, o kendine bir rol biçmişti bile. Kardeşi yeniden kitabına döndüğünde, arkasını döndü ve annesine baktı.

Hiçbir değişikli göze çarpmıyordu. Her zamanki gibi giyinmişti ve makyajsız olmaktan çok uzaktı. Saçlarında ufacık bir elektriklenme bile yoktu. Tek fark, gözlerinden akmaya hazır olan gözyaşıydı.

"Bu kadar çabuk mu anlamış?" diye sordu dümdüz bir sesle.

Kadın kafasını iki yana salladı.
"Hayır, Mira'yı gözlemyecekmiş. Bu çok kısa bir süre değilmiş üstelik. Ama çok ümütlenmeyin, dedi."

Rüzgar mantıklı düşünmek istiyordu. Bu Mira'nın ya da başka bir insanın dünyasının sonu değildi, değil mi? Kardeşi bu zamana kadar nasıl yaşadıysa öyle yaşayabilirdi.

"Belirtiler artabilirmiş, daha da kötüsü," dedi Elif Hanım. Sesi iyice incelmişti. "intihar edebilirmiş."

Genç adam yutkundu ve gözleri sonuna kadar açıldı. Gözünün
önüne gelen görüntüler ve duyduğu sesler pek hoş değildi.

HASTA Where stories live. Discover now