Parmaklarımı burnuma götürüp akan sıvıya dokundum. Gözlerim kırmızı sıvıya ulaştığında başımın döndüğünü anladım. Tutunacak bir yer ararken Alper Bey'in son anda beni tuttuğunu anladım.
"Asya iyi misin?"
"Evet, kan tuttu sadece."
"Burnun neden kanıyor?"
"Arada olur öyle, korkulacak bir şey yok." diyip gülümsedim. Pek inanmış gibi durmuyordu ama en azından konu kapanmıştı. Alper Bey, yakınlarda bir büfeden mendil ve 2 şişe su aldı. Beni banka oturtup ellerimi tutarken,
"Ellerine bakma." diye uyarmayı da ihmal etmedi. Başımla onaylarken Alper Bey'in, ki bundan sonra içimden ona hitap ederken Alper diyebileceğimin farkındayım, gözlerim saçlarına takılmıştı. Dokunmadan bile yumuşak olduğunu anlıyordunuz. Rüzgar estikçe uçuşması, dokunma isteğimin artmasına neden oluyordu. Kemikli bir yüz yapısı vardı ve bütün hatları belirgindi. Zaten bir erkeği çekici yapan şeyler bunlardı bana göre.
"Asya sana diyorum?" omzuma hafif dokunmasıyla kendime geldim. Ellerime baktığımda suyla yıkamış olduğunu gördüm. Önce benim ellerimi, sonra kendi ellerini mendille kuruladıktan sonra tekrar bana dönüp;
"İyi misin? İstersen haberi Esma'yla yapabilirim?"
"Hayır!" diye atladım hemen.
"İyiyim ben bir şeyim yok." Karar verememiş gibi yüzüme baktıktan sonra oturduğu yerden kalktı. Ellerini çarpıştırıp, "Pekala, devam edelim öyleyse. Kötü olursan haber ver." Dedi. Gülümsedim. Üstümün başımın kan olmaması benim için büyük artıydı. Yaklaşık 2-3 saat kadar daha dışarıda çekim yaptık. Oldukça yorucu geçmişti. Yada ben hasta olduğum için çabuk yorulmuştum. Bilmiyordum. Oktay ağabey kamerayı toplarken bulunduğumuz sahilden pamuk şeker satan bir çocuk geçiyordu. Pamuk şekere bayılırdım!
Pembe,mavi,sarı, mor.. Renk renkti ve resmen 'Ye beni!' der gibi bakıyordu.
Alper bana dönüp;"Ciddi değilsin di mi? O şey sadece boya, oldukça da zararlı." Ona şaşıran gözlerle bakarken,
"Küçükken bunlar pek umrunda olmuyor." Dedim gülümseyerek. Yandan bir gülüş attı bana. Bunu çok nadir yapıyordu. Yarım da olsa gülümsedi diye sevinirken beni oldukça şaşırtarak gidip pamuk şeker aldı. İkinci şokumu da yaşarken;
"Bugün kötü olmana rağmen bizi bırakmadığın için. Hala onun sağlıksız olduğunu düşünüyorum." dedi. Otuz iki diş gülerek paketi açtım ve biraz koparıp Alper'e uzattım.
"Hadi ama, sadece tadına bak."
"Asla." dedi ciddiyet akan ses tonuyla, ardından elimi geri çevirdi.
"Lütfen ama, benim için." Dedim yumuşak ses tonu kullanmaya çalışarak. Gözlerime baktıktan sonra,
"Israr etme Asya, yemeyeceğim." dedi. Başımı sallayıp önüme döndüm ve kaşlarım çatılı halde pamuk şekerimi yemeye başladım. Yer yemez, hemen gülümsemeye başlamıştım bile.
"Pekala, hadi, ama çok küçük.." dedi..
------
"Kız sen yok musun sen, delikanlı adama pamuk şeker yedirdin!" Dedi Oktay ağabey kulağıma fısıldayarak.
"Bence beğendi ama çakırmıyor." dedim kıkırdayarak. Oktay ağabey de gülerken,
"Hadi gel seni de eve bırakayım." dedi. Tam başımla onaylayıp çantamı sırtıma aldığım sırada Alper;"Ben bırakırım Oktay ağabey. Yolumun üzeri zaten." demesiyle şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım.
"Peki, iyi akşamlar gençler." Dedikten sonra yanımızdan ayrıldı. Alper'in arabasına yürüyüp bindim. Kemerimi taktıktan sonra Alper'i bekledim. O da arabanın bagajına bir şeyler koyduktan sonra sürücü koltuğuna geçti.
"İyisin değil mi?"
"Bin kere sordunuz. Evet iyiyim." dedim gülerek.
"Sonra 'somurtkan patron burnu kanayan kızı bile çalıştırdı' diye benim haberimi yapmasınlar da." dedi tekrar yarım gülerek.
"Ay aman! Yapmazlar despot bey." dedim. Dediğim şeyin sonradan farkına verirken ağzımdan bir 'HİHH!' sesi çıkmasıyla elimi dudaklarıma götürmem bir oldu.
Kızım Asya, çenen kopsun. Kovulacaksın kızım kovulacaksın!
"Şimdi sana cevap verirdim ama, midye gördüm. 5 dakikan var değil mi?"
"Evet de, midye mi?"
"Ne o? Sevmez misin?"
"Hayır, görünüşü hoş değil."
"Kabuğunu pembeye boyasam bayıla bayıla yersin ama." dediğinde gözlerimi devirdim.
"Hadi gel, tadına bak." dedi.
"Yok ben almayayım sağolun." desem de be yaptı ne etti ben pamuk şeker yediysem sende midye yiyeceksin diyerek beni ikna etti. Midyeci abi açıp limonu sıkıp verdikçe Alper yiyor, ve gülüyordu! Herifi midye dışında güldürebilen birisi olmamıştı sanırım.
"Hadi sıra sende." dediğinde adamın uzattığı midyeye baktım.
"Sanırım kusacağım."
"Denemedin bile!" diyerek çemkirdi. Bıkkınlıkla nefesimi üfleyerek uzattığı midyeyi aldım. Uzunca bir süre baktıktan sonra, "sanırım yapamayacağım." diyerek vazgeçiyordum ki, Alper arkama geçip gözlerimi kapattı. Eli yüzüme değdiği an heyecancan bütün midyeyi ağzıma attım. O an öl dese belki de ölürdüm. İyiki dememiş...
Tadı beklediğimden daha lezzetliydi. 5 dakika diyerek çıktığımız midye yolculuğunun, yarım saatin sonunu midye yeme yarışması düzenleyerek bitirmiş olmasaydık gayet keyifli sayılırdı. Tabiki Alper kazanmıştı ve tabiki annem arayarak;
"Asya sen beni çıldırtmaya mı çalışıyorsun! Bu soğukta kaç saattir dışardasın kızım! Üşüteceksin gel artık eve!" diye bağımakla meşguldü. Alper durumu anlamış olacakki hemen toparlanıp arabaya binmemizi sağladı. Evin önüne vardığımızda,
"Aslında eğlenceli bir gündü, teşekkür ederim." dedim. O ise sadece gülümsedi. GÜLÜMSEDİ.-----
Kız Asya sen harikasın ya. Allah'ım bu ne güzellik yarebbim ya.
Tabiki de kendi haberimi izliyordum!
"Asya aslında o kadar şüşko çıkmamışsın he!" dedi komşumuzun gerizekalı oğlu.
"Sensin şüşko. Ben gayet fitim, neden öyle çıkayım?"
"Yok şimdi Allah var, fit değilsin. Ama televizyon genel de şüşko gösterir ya. Ondan dedim. " dedi. Elime ilk aldığım yastığı ona fırlatırken telefonuma mesaj geldi.
Alper Bey
"Işıldıyorsun."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIRAK
Teen FictionTiyatro bölümü okuyan Asya, Drama sınavına yetişmek için annesinin arabasını kaçırmaya karar verir. Fakat onu bekleyen şanssızlıklardan bi haberdir. İmdadına çırak sandığı yakışıklı Alper Esen yetişir.