"Asya, iş görüşmesine geç kalacaksın uyan artık!"
Annemin 5. seslenişinden sonra durmayacağını bildiğim için bıkkınlıkla nefesimi verip gözlerimi açtım. Zaten amacım da o görüşmeye geç kalmaktı.
Tam 1 ay önce, annemin arabasını kaçırdığım ve yolda kaldığı için terk etmemle evde deprem etkisi olmuş, annem ve babam tüm kararlıklarıyla beni yazın çalışmam için işe sokmaya niyetlenmişlerdi.
Zaten en başından beri tiyatro okumama karşı olmuş, gazetecilik okumamı istemişlerdi. Ama hayatımın yarısından çoğunu hiç sevmediğim bi işte çalışmak için okullara gidip harcayamazdım. Ben sahneleri seviyordum. Duygularımı ön plana çıkarıp oyunculuk yapmayı, ses tonumu kontrol etmeyi seviyordum. Bu arada beyaz yalan söylerken de işime yaramıyor değildi.
Okulumdan mezun olmuş, yazın 'geçici' süreliğine annemin arkadaşının yanında çalışmam da ceza olarak verilmişti. Annemin amacı gazeteciliği tanıyıp belki de sevdirmeye çalışmasıydı. Yoksa paraya falan ihtiyacımız yoktu. Sırf bana işkence olsun diye bütün yaz tatilimi zehir etmeye kararlıydı.
Ağır hareketlerle yataktan kalkıp lavaboya geçtim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendime baktım. Göz torbalarım benle dalga geçer gibi ön plandalardı. Geç saatte yatmayı bırakmalıydım.
Odama tekrar geçip üzerime çiçek desenli kadife elbisemi giyip ayaklarıma da spor ayakkabılarımı geçirdim. İşte bu benim tarzımdı. Çiçek desenli her şeye bayılırdım! Elbisemi düzeltip aynanın karşısına tekrar geçtim ve saçlarımı tarayıp mısır örgüsü yaptım. Göz altımı kapatıcak kremi bulup azıcık rimel ve göz kalemi sürüp işimi bitirdim. Dudaklarıma hiç bir şey sürmeme gerek kalmıyordu çünkü ben Ankaralı Namık'ın bahsettiği o 'kiraz dudaklı' kızlardan sayılırdım. Rengi doğuştan koyu pembe gibiydi. Herkes kalıcı makyaj olup olmadığını soruyordu ve bu yakında üzerime DUDAKLARIM KALICI MAKYAJ ESERİ DEĞİL yazısı asmayı düşünüyordum. Anneanneme çekmiştim sadece. Onun dudaklarıda yıllar geçmesine rağmen pespembeydi.
Çantamın içine cüzdanımı ve gözlüğümü yerleştirip evden çıkmaya hazırlandım.
"Kahvaltı yapmayacak mısın kızım?"
"Hayır. İştahım yok." Dedim ve evden ayrıldım. Şimdi diğer kızlar gibi arabamın anahtarını çıkarıp arabamın kilidini açıp binmek yerine, otobüs durağına doğru yol aldım.
Spofity'den en sevdiğim olan Sia albümü açıp kulaklıklarımla dinlemeye başladım. Nihayet otobüs geldiğinde berbat yaz tatilime doğru ilk adımımı atıyordum.
*******
ESEN GAZETESİ yazan binayla yaklaşık 5 dakika boyunca bakıştım. Daha sonra dönen kapıdan içeri girdim. Herkes bir koşuşturmanın içinde gibiydi. Danışmaya doğru ilerledim.
"Pardon?"
"Hoşgeldiniz. Buyurun?" dedi gözlüklü kadın. Danışma da yada sekreter pozisyonunda gözlük takmayanı işe almıyorlar mıydı?
"Ben Asya Gönenç. Alper Esen ile iş görüşmesine gelmiştim.
"Alper Bey şu an toplantıda. Dilerseniz siz odasına geçin. Orada bekleyin. 6. Kat koridordan sağa dönün tam karşıdaki oda."
"Peki, teşekkürler." dedim.
"Bir şey içer misiniz?"
"Bir Türk kahvenizi alırım, şekerli." Dedim gülümseyerek. Kadın gülümseyerek başıyla onayladı.
Bir süre için asansörlerle bakışsam da, "yapamam" dedim kendi kendime. Bu riski göze alamazdım. Küçükken bir kere asansörde kaldığım için çok korkuyordum. Merdivenlere yöneldiğimde iç çekerek baktım. 6 kat çıkacaktım yahu..
----
Türk kahvemi yudumlarken bir yandan da odayı inceliyordum. Odanın bir duvarı komple camla döşenmişti ve çok güzel bir manzarası vardı. Masanın üzerinde havalı dolma kalemler, üst üste dizilmiş gazeteler, bir duvarın önünde büyük bir dolap ve içinde ödüller.. Ayağa kalktım ve dolabın önüne geldim.
"Yılın En İyi Haber Yapan Gazetecisi"
"Gazeteci mi?"
"Patronlar çalışamaz mı?" Gelen sesle küçük bir çığlık atarak yerimde hopladım. Arkama döndüm.
"Şey, özür dilerim. Şaşırdım da.""Asya Hanım değil mi?"
"Evet,benim."
"Alper Bey'in mülakatı uzayacak gibi görünüyor. O yüzden sizinle görüşmeyi ben yapacağım. Okyanus ben."
"Okyanus mu? İsminiz bu mu?" Adam güldü. Gözlerinden geliyor olmalıydı bu isim. Gerçekten çok güzel bir mavi vardı gözlerinde.
"Evet. Genelde bana Oki derler. İsmimin bir hikayesi var. Ah, herkese bu açıklamayı yapıyorum. Yakında adımı değiştireceğim."
"Bence çok farklı ve anlam taşıyan bir isim." Dedim güşümseyerek. Teşekkür ederken eliyle oturmamı gösterdi. Elbisemi toplayıp oturdum.
"CV'nizde tiyatro bölümü mezunu olduğunuz yazıyor. Neden gazetecilik?"
"Anne zoru diyelim." Dedim gözlerimi devirerek.
"Sevmiyorsunuz sanırım."
"Bilmiyorum. Hep tiyatroyu sevdim ben. Bölümümle adeta bütünleştim. Kendi işimi yapmak varken annemin zoruyla burada gazetecilik yapmak beni pek memnun etmezdi zaten. Üstelik herkes bir koşuşturma işinde. Ben bu kadar yoğun tempoya alışkın değilim ki."
Okyanus gülümsedi.
"Alışırsın," dedi. "Bir haftanı almaz."
Annemin araya soktuğu arkadaşının da ismini vererek işe kabul edildim. Resmen torpille girmiştim ve bu canımı sıkıyordu. Diğer insanlar bu bölümü bitirip iş ararlarken ben alakam olmayan yerdeydim. Odadan ayrılmadan önce Oki bana bazı kitaplar getirmişti. İşin incelikleri ve sırları hakkında. Harika. Bütün günüm kitap okumakla geçecekti. Kitapları inceleyip bi yandan çıkışa doğru ilerlerken biriyle tartışıp yeri boylamam bir oldu.
"Ya çok üzgünüm! Afedersin! Çok afedersin valla!" Dedi. Bir yandan kitapları toplamaya çalışırken bir yandan da beni kaldırıp üstümü temizlemeye çalışıyordu.
"Sorun değil. Acımadı."
"Ben Seray. "
"Asya." gülümsedi. Kitaplarımı bana vermeden önce göz gezdirdi.
"İşe mi alındın?"
"Evet, yarın başlayacağım." dedim.
"Harika! Sana bir özür kahvesi ısmarlarım yarın o halde?" güldüm.
"Olur."
Daha ilk günden, yakın arkadaşımı bulduğumu hissediyordum.

أنت تقرأ
ÇIRAK
أدب المراهقينTiyatro bölümü okuyan Asya, Drama sınavına yetişmek için annesinin arabasını kaçırmaya karar verir. Fakat onu bekleyen şanssızlıklardan bi haberdir. İmdadına çırak sandığı yakışıklı Alper Esen yetişir.