***
Bu koridoru da geçtiğimde boş ve sessiz bir koridor karşıma çıktı.
Koridorun sonundaki tabelada 'yoğun bakım' yazısını görünce adımlarımı oraya çevirdim.Tabeladaki ok işaretini parmağımla takip edip karşıma çıkan beyaz kapıya baktım.Merakla kapı...
Ne hakla sordum bu soruyu bilmiyorum? Haddimi aştığım gerçekti ama banane. Sevdiğim adamın neden yoğun bakımda olduğunu bilmek hakkım değil miydi? En doğal hakkım.
Savaş'ın gözleri sorduğum soruyla birlikte boş boş baktı bana. Gözleri ifadesizdi bir boşluğa bakar gibi bakıyordu bana. Pişman mıydım onu bile bilmiyordum.
Belki kaza yapmıştı, belki intihar etmişti, belki de dayak yemişti. Belki kelimesini çıkarmam gerekiyordu sorularımdan.
Sorduğum sorudan vazgeçme hakkım olsa da vazgeçmedim. İnatla cevabını beklemeye devam ettim ve beklerken bir an olsun gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Sessizliğe bakılırsa bizimkilerde bu sorunun cevabını bekliyordu.
"Sana..." dedi Savaş mırıldıyan tonda. Merakla dikkat kesildim. "Bu sorunun cevabını doğum günümde 22 Nisan da verebilir miyim?"
Hayır! Ben o zamana kadar ya ölecektim ya da gidecektim. Nasıl öğrenebilirdim ki cevabı. Savaş'a baktım uzun uzun. Onu hiç bu kadar boş, duygusuz bakarken görmemiştim. Belki hatırlaması gereken bir şeyi sormuştum. Böyle kalkıp Savaş'a sarılıp 'tamam geçti istediğin zaman söylersin' demek istiyordum. Karşımda gördüğüm savaş masum masum bakan ama bir o kadar da ifadesiz bakan küçük bir çocuktu.
"Hayal bu soru özel bir soru o yüzden evet demen gerekiyor." Gözlerimi Savaş'tan çekerek Begüm'e baktım. Begüm gözlerimdeki inadı görmüş olsa gerek tekrar konuştu. "filmlerde olsaydık kızların cevabı evet olurdu."
Düşündüm de sanırım haklıydı. Esas kız esas oğlan bu durumda olduğunda evet derdi hiç düşünmeden.
Tekrar Savaş'a baktığımda aynı ruhsuzluğunu devam ettiriyordu.
"Pekala." dedim tebessüm ederek. "22 Nisan doğum gününde söylersin."
Savaş cevap vermese de sanırım cevabımı sevmişti.
"Aaaa devam etsek mi?" Serhat'a bakarak başımı salladığım da şişe tekrar döndü ve bu sefer Didem ve Serhat arasında durdu. Soruyu soran kişi Serhat'tı.
"Söyle yenge doğruluk mu cesaretlilik mi?"
Didem hiç düşünmeden cevap verdi.
"Doğruluk."
Başımı tereddüt ederek Savaş'ın omzuna koydum. Bu sefer vücudu hiç bir tepki vermedi. Belki yüzsüzdüm, belki gurursuzdum ama insanın sevdiğinin omzuna yaslanması gibisi yoktu be!
"O zaman Hayal senin en yakının. Bize hiçbirimizin bilmediği bir sırrını açıkla."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Didem tek kaşını kaldırarak bana baktı. Didem ne kadar yakınım olsa da aramızda bizimkilerin bilmediği bir sır yoktu. Belki ona kimseye söylememesi için yaptığım planları söylemiştim ama hepsi buydu.
Önerilen hikayeler
Bunları da beğenebilirsiniz
Didem'in mavi gözleri ışıl ışıl parlarken dudağının kenarı yavaşça yukarı kıvrıldı. Didem böyle gülüyorsa kesin ya beni rezil edecek bir şey söyleyecekti ya da köşeye sıkıştıracaktı.
Acaba Serhat'ın balığını elime alıp severken yanlışlıkla yere düşürdüğüm de öldüğünü mü söyleyecekti? Ya da Begüm'ün şampuanına krem koyarken yanlışlıkla bitlenmesini sağladığımı mı söyleyecekti? Yoksa Murat'ın yüzünü boyayıp resmini paylaştığımı mı söyleyecekti?
"Süren doldu Hayal Işık." dedi Didem. Tedirgince ona bakarken söylediği şey gözlerimi irice açmama sebep oldu.
"Hayal kanser!"
Tamamen dünyadan soyutlanmış bir şekilde boş boş bakıyordum. Ne yani benim telefon sapığım Didem miydi? Yavaşça başımı kaldırıp tereddütle bizimkilere göz gezdirdim.
Hepsi dikkatle benim ve Didem'in arasında gezdiriyordu gözlerini. Didem bir süre dik dik baktıktan sonra bir anda kahkaha attı.
"Şaka yaptım ya! Hemen inandınız. Ben kanser olurum bu kız olmaz." dedi Didem. Onunla birlikte hepsi gülerken şaşkınlığımı üstümden atıp gülmeye başladım. Savaş ise çoktan camdan dışarı bakıp dalmıştı. Huh! Ucuz atlattık!
.........
Eve geldiğimizde Murat Yalın'ın ona göndermiş olduğu özel tasarım cekete bakarak sırıtıyordu.
"Hayal bak özel tasarım bu. Kendini satsan alamazsın." Murat'a dil çıkararak babamın yanına oturup bağdaş kurdum.
"Nasılsın babacım?" Alt dudağımı emerek kafamı babama çevirdim. Babam daldığı boşluktan kafasını kaldırarak bana baktı.
"İyiyim sarı papatyam. Sen nasılsın?" Kafamı babamın dizlerine koyarak televizyona baltım.
"Daha iyiyim." diye cevap verdim.
Televizyonda maç kanallarından biri açıktı. Heyecanla izlemeye devam ettim. Fenerbahçe ve Rusların maçıydı. Her ne kadar bir kanarya olmasam da bu maçı Rusların değil sarı lacivertlerin almasını istiyorum.
Maç ilerleyen zamanlarda 2-0 biterek kanaryalılar bize galibiyeti getirmesine neden oldu. Maç kazanan benmişim gibi içim gururla dolarken babamın dizinden kafamı kaldırdım.
Murat iki saat geçmesine rağmen hala Yalın'ın gönderdiği cekete bakıp sırıtıyor ve sevgi sözcükleri sıralıyordu.
Annem; Miray yengemle oturup kahve içerken bir davası hakkında konuşuyordu. Hakan amcam çoktan uyumaya çıkmışken babam hiç kıpırdamadan boşluğa bakıyordu.
"Baba?" dedim fısıldayarak. Babam bakmayınca omzuna dokunup dikkatini üzerime çektim. "Bir sorun mu var?"
Babam arkasına yaslanarak gözlerini üzerime dikti.
"Yarın doktora gitmemiz gerekiyor." Başımı sallayarak onayladım.
"Gidip geliriz hemen kızım." Babam aynı şeyi tekrarlarken gözlerim günün yorgunluğuna dayanamadan kendini uykuya hapsetti.
Sabah kalktığımda kendimi yatağımda buldum. Muhtemelen babam odama kadar taşımıştı. Erken kalktığım için uzun bir duş alıp tavşanlı pijamalarımı giydim. Bugün hafta sonu tatili olduğu için evde takılmayı planlıyordum. Akşam üzeri yardım vakfının olduğu partiye gidecektik. Saçlarımı kurulayarak salona inerken bu akşam ne tür planlar yapacağımı düşünüyordum.