Çete!
Selamın aleyküm...
Keyifli okumalar...Bu bölüm, Şehit Fırat Yılmaz ÇAKIROĞLU'na ithaf edilmiştir...
"Bir intizar dinlerim şu toprağın kalbinden,
O ses der ki bana:
Eeyy oğul!
Yazıklar olsun sana!
Mezarımı kirleten şu mahluka baksana!
Baktım!
Gafiller düşmüş hainin peşine!
Benim bozkurtların yurdunda Çakalların İşi ne?"🕸️
◽"Tek başımızayız ama asla yanlız değiliz. "◽
️
...Yüzbaşı Ömer KÖSE...
Sakindi herkes. Emrimi ikiletmemiş sakince düşünüyorlardı her şeyi. Bu olması gerekendi işte. Çünkü sinir anında otokontrollünüzü kaybederseniz hata artar, risk çoğalır. Ama ben buna izin vermem. Bu meslek, riski kaldırır ama hataya mahal veremez.
Biraz olsun kafa dağıtmak amaçlı hep beraber oturuyorduk. Esin yenge ile Onur, Binbaşı'nın eşi buradaydı. Ben de akşam almaya gidecektim Çillimi.
Onur da yeni yeni konuşmaya başlıyordu. Ne gariptir ki ne anne ne baba diyordu kerata. Onun için Hala aşağı hala yukarı, Pardon "Hayya!". Minik ela gözlerine baktım küçük kurt kaşlarını çattı. İstemsizce gülümsemiştim. Kafasını Ali Abinin göğsünden kaldırıp iki elini da Deniz'e uzattı karın ağrısı belli olmuştu.
"Hayya!"
Odadaki tüm bakışlar Onur'u buldu. Deniz ise yanımdan kalkıp Onur'u aldı ve yanıma geri gelip aynı yerine oturdu.
"Söyle halam?"
Bir kaç anlamsız cümle kurmuştu tabiki kimse anlamamıştı. Ali abim de yüzünde buruk bir tebessümle izliyordu bizi. Ona bakarken yanağımda hissettiğim küçük yumrukla şaşkınca Onur'a döndüm. Küçücük kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
Yalandan ben de ona kaşlarımı çattım. Sanırım fazla gerçekçi olmuştum ki önce gözleri doldu daha sonra çenesi hafiften titremeye başladı. Dayanamayıp Deniz'in elinden aldım."Lan oğlum dur ağlama öyle hemen savunma hattı-"
"Komutanım Onur'a yapmayın bari çocuk 1 yaşında daha. Mikro ifade Eğitimi için çok erken değil mi?"
Çoğu kişi, ki buna Yeşilim de dahil, gülmüştü Faryalı'nın söylediklerine.
"Kes lan düdük."
Onur'a dönüp sesimi alçalttım ve kulağına yaklaştım.
"Ne kadar Yeşil'lim benim meleğim olsada seninle paylaşabilirim. Ama bu tek sana kullanılan bir insiyatif aslan parçası. O da Babanın hatrına."
Onur anlamış gibi ciddiyetle duruyordu.
"Ba-ba-ba-ba!"
Küçük kurt hızlı çıkmıştı.
"Baban kurban olsun sana! Aslan Oğlum benim, aslan!"
Ali abinin duygusallaştığını farketmiştim. Gelip Yeşillimin kucağından aldı Onur'u. Büyülenmiş bir şekilde bakıyordu ona.
Onur ise gözlerini kocaman açıp iki elini de Ali abimin yanağına koyarak tekrar "Ba-ba-ba-ba!" dedi. Ali abim dayanamayıp iki yanağından da sulu sulu öpmüştü."Lan yerim lan götünü başını de bakayım bir daha baba."
"Ba-ba-ba-ba!"
"Esin güzel çocuk yaptık şu zekaya şu dillere bak."
"ALİİ!"
Tabi bizi aldı bi gülme.
"İzninizle ben yatsam."
Birden Faryalı'nın sorusuyla kaşlarımı çattım. Zaten cevap beklemeden salondan çıkmıştı. Tam ayağa kalkıp gidecektim ki Ertuğrul abi beni durdurup kendi gitti peşinden. Ruhu daralmış insanı gözünden tanırdım ben. Ve bu çocuğun ruhu daralmıştı. Bedenine sığmıyordu.
...Yüzbaşı Ertuğrul SUSMAZ...
Son anda kapanan kapıya yetişip Faryalının kapıyı kitlemesine engel oldum. İçim gidiyordu ya Allah var.
"Abi, ne olur şimdi değil gücüm yok..."
"Başlatma lan tribine."
Deyip arkamdan kapıyı da kapatıp kitledim.
Faryalı bana cevap vermedi camın yanına gidip camı açtı. Hep imrenmiştim Faryalıya. O kadar şey yaşamasına rağmen dimdik ayaktaydı. Yüreği yaralı yiğidim benim."Kardeşim."
"Abi."
"Anlat abim. Ne oluyor Allah aşkına anlat."
O camın önünden ayrılmamıştı ben ise hemen arkasındaki koltuğa oturdum. O gözlerini dikmiş karşı korudaki Bayrağa bakıyordu.
"Ben çok yoruldum abi..."
Boğazıma bir yumru oturdu.
" Sevdiğimi söyleyememekten yoruldum.."
Ses çıkarmadan öylece dinliyordum. Çünkü söylediklerini yaşadığı için kelimeleri çok ağırdı. Kaldıramıyordum. Oysa o bunları yaşamıştı.
"Sevdim ben abi. Vallahi başka bir şey yapmadım. Ölesiye sevdim. Kötü bir şey mi sevmek?Herşeye herkese rağmen bir koca gözlü kızı sevdim ben abi. Çok şey istemedim ki ben. Vatan dediler ben gönlüme,koca gözlüme mühür vurup gittim. Bir bakışıyla yakardım dünyayı. Ama ben onu yaktım dünya yerine. Tamam dedim ölsemde unutmak zorundayım. Kendimi bayrağıma, mesleğime adadım. Şimdi onu da benden almak istiyorlar. Ben yoruldum be abi... Ben çok yoruldum. Ben yalandan dolandan. Bu insanların şerefsizliklerinden çok yoruldum. İsteseler canımı verirdim...."
Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımaya başlamıştı. Onun acısına merhem süremiyordum. Böyle abiliğin ben içine edeyim.
"Vazgeçmekten yoruldum be abi... Sevememekten yoruldum... İçimdeki bu yürek ağırlığından yoruldum... Alsınlar abim artık canımı!"
"Saçma saçma konuşma lan! Sensiz mahvoluruz biz. Anam ne hale düşer bilmiyor musun! Mehmet, gizem ne hale düşer bilmiyor musun! Babam nasıl yıkılır bilmiyor musun? Tim ya onlar! Sude ne hale düşer lan!"
"Sudeyi zaten öldürdüm ben abi! Ben onu diri diri toprağa gömdüm! O benden nefret bile etmiyor!"
Yutkunamadım... Ağlıyordu karşımda kardeşim.
"Abim canım yanayi. Dayanamayrum da artık!"
Kolundan tutup çektim. Sıkı sıkı sarıldım.
"Oğlum 9 sene lan! 9 sene gözümün önünde paramparça oldun! Dayanmaya gücüm kalmadı da!"
"Geçmez be abim...Benim bu yürek yangınım geçmez..."
Bu çocuğa iyi bakın. Çünkü baktığınız bir enkazdan fazlası değil...
" İlk Kez bu ünüformayı giydiğimde ne kadar heycanlıydım hatırlıyor musun abi? Sen bana o gün ' bayrak namustur, şereftir, Millettir, Vatan demektir. Eğer olur da bir gün bırakırsan bu sevdayı, beni yorma ve sık kafana. Benim kardeşim namussuz olamaz.' demiştin. Ben şimdi sıkayım mı kafama?"