Emir aç kurt gibi yapıştığı dudaktan zar zor ayrıldı. Cem'in şaşkınlığı devam ediyordu ama bu kez yerini gülücüğe bırakacak bir davranış silsilesine dönüşecekti.
Gülüşün ardına saklanan dişlere kayan ve o an bir çölün kızgın kumlarına çalan gözleriyle Emir, içindeki vahşiliği durdurmak için çaba sarf etmeyi bırakmıştı. Hazır ol Cem, yaşayacakların için ferman çoktan yazıldı. Sana düşen tadını çıkarmak, tadını bırakmak...
Gözü dönmüş Emir, Cem'in sağ bileğini tuttuğu gibi çekiştirerek Cenk'in olmadığına emin olduğu yatak odasına sürüklemeye başladı. Odaya girdiklerinde bileği bırakmadan, sahibini de hafif savurarak kapıyı kapatıp kilitledi. Feriştahı gelse elinden alamasın istiyordu.
"Sakin ol."
Cem'in sesi emir kipiyle kurulmuş cümlesine inat, itaatkâr bir köleden çıkıyordu sanki. Sakin olmak mı? Emir mi? Sera etkisindeki kutuplara "Erime!" demek ne kadar mümkünse, Emir'in de sakin olmasını beklemek o kadar basiretsizlikti.
Göğüs kafesine sığmayan kalbi kontrolden çıkmıştı artık. Emir mantıkla hareket etmeyi birkaç dakika önce bırakmıştı. Cem'in üzerine yürürken tek niyeti onun da kendi kadar azmasını sağlamaktı.
Öyle de oldu. Gıkını çıkaramadan öylece bekleyen kurban, avcının etkisindeydi ve doğa kanunları gereği yenip bitirilecekti.
"Kes sesini!"
Cem'in lacivert tişörtünün etek kısmından tutup önce kendine yanaştırdı bedeni. Oluşan boşlukta parmakları tenine değecek şekilde sıyırarak çıkardı kumaş parçasını. Boynunun solundan başlayıp vücudunun sol tarafını kaplayan ve genel olarak üç farklı parçadan oluşan dövmede gezdirdi bakışlarını. Onu ilk defa çıplak görmüyordu elbet. Fakat ilk defa ateş olup yakacaktı. Zaman kaybetmeden ıslak dudaklarını Cem'in sol kulağının arkasından başlayacak yolculuğa hazırladı.
Bir eliyle Cem'in sağ elini kalçasının üstüne doğru çevirip orada sabitlemişti. İşine karışmasını istemiyordu. Öteki eli ise dudaklarını takip edecekti. Dilini temas ettirdiği an Cem'den çıkan inilti duyulmaya değerdi. Bu andan sonra "Bok gibiydin!" dese bile anca kıçıyla gülerdi.
Önce diliyle yalıyor, ardından dudaklarıyla sıkıştırıp aşağı doğru ilerliyordu. Dövmeli yolu takip ederek sol memesine ulaştığında ise kendi aletine özgürlüğü bahşetmesi gerektiğine dair baskıyı hissetmişti. Cem'in arkasına sabitlediği bileği bırakmadan, sağ eliyle kemerini çözüp fermuarını indirdi. Bu, geçici de olsa bir rahatlık sağlamıştı.
"Sakin ol dedim."
Elini kurtarmaya çalışan Cem, açıktaki eliyle Emir'in kafasına dokunuyordu. İtmekten ziyade tutmaktı yaptığı. Ağzından çıkanlar ile yapılmasını istedikleri uyuşmuyordu, farkında değildi. Emir, canını acıttığını düşünerek bileği serbest bıraksa da bu defa boynuna kenetlenmişti.
Ani bir hareketle Cem'in yüzünü yatağa doğru çevirip sırtı kendine bakacak şekilde döndürdü. Başına bela olan ense, ilk günden beri olmasını istediği mesafedeydi. Eliyle tutmaya devam ettiği boğazı ve parmaklarıyla dokunduğu çenesini okşayarak öpmeye başladı yine. Cem'in tepede topladığı saçlarına dokunmadı bu defa. Ensesine değdirdiği burnu ve dudakları ile kokusunu içine çekti.
"Ne geldiyse başıma, senin yüzünden geldi."
Cem, Emir'in ensesi ile konuştuğunun farkındaydı. Yüzüne yapışacak sırıtma ise o an filizlenmişti.
Gülmeye gülüyordu da altındaki eşofmanı çekiştiren parmakları hissedince ağzını açıp donmak dışında kıpırdayamamıştı bile.
"Tanrı beni affetsin! Şu an yapacaklarım beni cehenneme de götürse engel olamıyorum amına koyayım."
