"Ulan senin hücrelerine enerji veren mitokondri'nin anasını satayım..."

4.6K 345 5
                                        

Yukarıdaki hoş kapağı yapan hoş kıza ithaf ederim  bu bölümü :BerilaycebeCebs
Kaan arabayı durdurduğunda ona döndüm ve "Görüşürüz küçük çekirge. Ustanı unutma."dedim. Kafasını iki yana salladı ve bende arabanın kapısını kapattım. Okula girerken herkes bana bakıyordu. "Hayırdır lan yetersizler?!"diye bağırdım. Görkem beni işaret etti ve sonra da az önce Kaan'ın arabasının durduğu yeri işaret etti. Anlatmaya çakıştığı şeyi anlayınca gözlerim irice açıldı. "Lan yok öyle bir şey! Şehir efsanesi! Tövbe de lan! Açıklayabilirim vallahi!-"
"Kanka sakin sakin."dedi Görkem.
Şu an bahçedeki herkesi öldürüp toplu katliam çıkarasım var. Yanlış anlaşılmak kadar iğrenç, nahlet,lanet bir şey yok gençler. Yanlış anlaşılmayalım, anlaştırtmayalım. "Kanka annesi beni alması için zorlamış. O yani. Anneler candır. Boşver." Görkem hala bana gülümsemeye devam edince kafasına geçirdim. Okulun içine doğru yürümeye başladım.
&&&
"...evet arkadaşlar. DNA'lara çalışıyorsunuz. Sınavda o da çıkacak. Ama özellikle DNA'lara çalışın." dedi Salih Hoca. "Hocam çalışmak benim DNA'mda yok ki çalışayım." diye mırıldandım. Hoca'nın şahan bakışları beni buldu ve "Efendim İren? Bir şey mi söyleyeceksin?"dedi. "Ne söyleyeceğim ki?"
"Bilmem. Orada bir şeyler diyordun. Ne söyleyecektin?"dedi Salih Hoca sıralardan birine yaslanıp kollarını kavuşturarak.
"Ne söylememi isterdiniz hocam?"
"Kızım benle dalga mı geçiyorsun?"
"Kim ben? Yav hocam bu ayıp oldu. Ben Kaan mıyım? Benziyor muyum? Eğer benziyorsam şu camdan at-"
"Şimdi beni niye karıştırıyorsun ki İren? Hocam Allah'ınızı seviyorsanız atın şunu! Ya beyinsiz bir halt da anlamıyor zaten. Fazlalık yani-"
"Kaan bana bak beni dellendirme fazlalığını kerpetenle söker sana yediririm. Ulan şerefsiz-"
"Lan! Yeter çıkın! Bir hava alın tek hücreli herifler! Hava alırken müdür yardımcısı Aslı Hanım'a da uğrayın."
Hocaya son bir kez daha baktım. Belki acır sadece Kaan'ı gönderir diye. Ama hayır. Sonra yavaşça sıradan kalktım ve kapıya ilerlemeye başladım. Kapıdan çıkarken son bir kez daha hocaya döndüm ama bakmadı. Sonra da kendi kendime dedim ki 'Ben hayatın anasını...' Arkamdan gelen ayak sesleriyle adımlarımı hızlandırdım. Kaan yüzünden yine çay içemeyecektim. Hocam hadi ben adam olmam beni gönder kabulüm ama niye bu haysiyet meselesi şahsiyetsizi gönderiyorsunuz ki? Bu adam yüzünden başıma gelmeyen kalmadı. Aslı Hocanın kapısının önüne gelince arkamı döndüm. "Ulan senin hücrelerine enerji veren mitokondri'nin anasını satayım ben. Niye bana bulaşıyorsun? Ne güzel kendimi kurtarıyorum diyorum sen başlıyorsun." Kaan saçlarını karıştırdı ve ofladı. Zaten işi gücü artizlik, karı kız. Önüme dönüp kapıyı çaldım. "Gir!"sesi gelince kapıyı hızlıca açtım. "Merhaba deyin okul müdür yardımcılığı tanrıçasına!"dedim ellerimle Aslı Hocayı göstererek. Hoca gülerek kafasını iki yana salladı. Sonra Aslı Hocanın karşısındaki koltuğa oturdum. Ardımdan giren Kaan'ı gören Aslı Hocanın yüz ifadesi değişti. Kaan da yanımdaki tekli deri koltuğa oturdu. Aslı Hoca Kaan'dan beş dakikalığına dışarı çıkmasını rica etti. Çıkınca da Aslı Hoca bana bakarak "Kızım sen her haltı yap gel burada otur ama o çocuğu peşinden sürükleme. O çocuğun parlak bir geleceği var."
"Hocam bırakın Allah aşkına. Müdürümüzün kafası bile onun geleceğinden parlak."dediğimde hocadan kötü bakış yedim. Hoca devam etti. "Bak İren son sınıfa yani üniversite sınavlarına iki yıl kaldı. Zaman çabuk geçer. Daha bir kaç ay önce 9.sınıftın şimdi 10 oldun. O çocuk derece yapacak. Onunla uğraşma. Kendi halinde takıl. Tamam mı?"
Hocam benim nöronlarımın toplamı onunkinden fazladır. Tabi bunu diyemedim. Kafamı 'olur' manasında salladım. Sonra "Kaan!"diye seslendi. Kaan içeri girip yine daha önce oturduğu yere oturunca sorgulamaya çekti bizi.
"Eveeet. Şimdi ne olduğunu, neden burada olduğunuzu anlatmaya kim başlamak ister?"
-sessizlik-
"Dökülün!"
&&&
Bir saatin sonunda Aslı Hoca'nın odasından çıkınca mutluydum. Niye? Çünkü Aslı Hoca çay ısmarladı. Kaan kolunu omzuna koymuştu ve kantine yürüyorduk. Sanki bu cümlede bir hata var. Acaba devrik mi oldu? Yoksa özne mi eksik? Dur bi' dakika. Cümleyi baştan alalım. Kaan kolunu omzuna koymuştu ve kantine yürüyorduk? KAAN KOLUNU OMZUMA KOYMUŞTU? Lan ne ara?! Ayakta götürüyor p€z€v€nk. Kolunu omzumdan attım. Kaan bana 'ne oldu' gibisinden bir bakış attı. "Çok merak ettiğim bir konu var Kaan. Sorabilir miyim?"dedim kibarlıktan ağzımdan gökkuşağı çıkartacak şekilde. "Ne ara kolunu OMZUMA koydun lan?!"dedim bu sefer ama tek fark çirkeflikten ağzımdan alev çıkacaktı. "Sen dedin ya."
"Ne dedim ya? Ne ara?"
"Aslı Hoca'nın yanından çıkarken dedin ya 'Çaktırma kardeş kardeş çıkıyormuşuz gibi elini omzuma koy. Bir daha azar yemeyeyim.' " dedi Kaan.
"Ha tamam. Şaapma çok..."dedim. 'Ulan İren bir de çocuğa laf ediyordun sen de meraklıymışsın-' İç ses kes. Sus. İç sesim bile bana muhalefet. Yazık değil mi bana ya! Kantine girdiğimizde bir şeyi fark ettim. Bugün Sude'yi görmemiştim. Ya da ilk dersin ortalarına doğru atıldığım için görmemiştim. Ama görmedim. Mutluyum yani. Kaan'a döndüm ve "Bir çay, karamelli çikolata ve Serhat Abi'ye selamımı söyle. Ben oturuyorum."deyip cevap vermesini beklemeden oturacak bir yer buldum. Kantinde göz gezdirmeye başladım. Ne demişler "İti an çomağı hazırla." Bir de baktım köşedeki kalorifer çiçeklerinin arasında Sude var. Aman Tanrım Didim! Kaan elindeki tepsiyle masaya oturunca Sude bizim tarafa gelmeye başladı. Ulan Sude ben senin fabrika ayarlarını-
"Selam Kaan! Nasılsın?"
Sana ne? İstediği gibi olur. Ya yemin ediyorum Albert Einstein'a, John Nash'e tepki olarak doğmuş. Beyinsizlikte bambaşka bir level. IQ testine girse eksi bakiyeye düşer.
"İyiyim. Sen Sude?"dedi Kaan. Geber Kaan. Cilveleşmeye devam edin. Fingirdek Kaan. Ancak fingirdeş sen meymenetsiz pislik. Çayımı ve çikolatamı alıp ayaklandım. "Çıkışta görüşürüz fingirdek Kaan." deyip kantinden çıktım. Adamı deli ediyorlar ya! Merdivenlerden yukarı sınıfa çıkarken birinin bana çarpmasıyla çocuğa küfür ederken düz gidip çapraz geldim.
"Özür dilerim." dedi tanıdık bir ses.
"Bak bu iki oldu ya! Oradan bakınca deneme tahtasına mı benziyorum? Gelen geçen sabrımı, acı sınırımı deniyor. Kağan bak koçum seninle yaşadığımız ikinci kaza bir dahakinde ümüğünü sıkarım." Karşımdaki okulun basketbol takımında olabilir ama ben has Türk'üm. Adamı kaslarım olmadan ters yatırır çapraz döverim. Zaten sinirliyim Kızıl Ajdarha Zude'ye. Gülerek kafasını iki yana salladı. Gelen geçen artistlik yapıyor. Tatlı tatlı hareketler, bir kibarlık, saç savurma... Ama beni etkilemez. Gider ayak delikanlılığımdan ödün vermem, verdirtmem. Yerden boş plastik bardağı aldım ve Kağan'ın eline tutuşturdum. "Bunu da bir atsana aslanım be."deyip sırtını sıvazladım. Çikolatamı tam açacakken arkamdan birinin tekme atmasıyla güzelim karamelli çikolatam yere düştü. Arkamı dönüp tekme atan kişinin ensesinden yakaladıktan sonra Kağan'a döndüm. "Hadi koçum görüşürüz."deyip ensesinden tuttuğum Görkem'i sınıfa sürüklemeye başladım. "Görkem sen ne tür bir 47 kromozomlusun? Ulan 8. elementin sembolü, ulan şekilsiz sen ne diye gelir elimde nimet hele ki karamelli çikolata varken tekme atarsın? Köpek!" deyip ensesine şamarı geçirdim. Ensesini tutup kaçmaya çalışıyordu. "İren altı üstü intikam aldım."deyince iyice dellendim. "Beynin çin malı mı lan senin?! Ne intikamı? İlk başta sen kafama şut çektin bende senin g*tüne vurdum."dedim ve ittim. Sonra arkamdan birinin dürtmesiyle tikime denk geldiği için zıplayıp küfür ettim.
"Ben hepinizin okuduğu mektebi kuranın ta..."

Sana Ne?Where stories live. Discover now