2.9

8K 491 116
                                    

Mrs. Hellman'ın Ağzından

Hayatım boyunca, bazıları daha zor olan bir sürü sıkıntı çekmiştim. Sekiz yaşımda bir köpek yavrusu kaybetmekten, on dokuzumda soyguna uğrayıp tecavüz edilmeye kadar. Fakat hiçbiri, oğlumu bir koridorun ortasında hareketsiz, ve kendi kanına bulanmış bir şekilde yatarken görmek kadar kötü değildi. Rosemary'yi hemen onu hastaneye götürmesi için yönlendirsem de, onu ziyaret etme şansım olmamıştı. Çünkü onun ölü olup olmadığını düşünürken oluşan paniği bastırıp, yürütmem gereken bir enstitü vardı. Ve şimdi onu daha iyi yönetip, bir daha böyle şeyler olmadığından emin olacaktım. Wickendale'in düzenini etkileyecek her türlü şeyden kurtulacaktım. Şu andan itibaren, burayı bir deliler hastanesinden çok bir hapishane gibi yürütecektim; nasıl da olsa buradaki herkes katil olarak kabul edilmişti.

Fakat bir kereliğine de olsa, bu Wickendale hakkında değildi. Bu, benim oğlum hakkındaydı. Benim güzel, problemli bebeğimin hakkında. Daha yirmi bir yaşındaydı, yaşına göre de çok akıllıydı ve her şeye rağmen onunla gurur duyuyordum. Ve o canavar, Harry denen canavar, onu neredeyse ölümüne kadar dövmüştü. Bu nedenle tabii ki de birşeyler yapmam gerekecekti. Onu ve kız arkadaşını bir süreliğine kafamdan atıp, yaptıkları şeyi durduracak bir şeyler. Sanırım elektroşok terspisi bunda hamlesini yapmıştı. Hala çocuğun gözlerinden acı ve şokun geçtiği, Rose'un ise odanın öbür tarafından çığlıklar attığı o müthiş anı hatırlayabiliyordum. O an bana güç vermişti, ve ne yaparsam yapayım, kontrolün hep bende olduğunu hatırlatmıştı. Onlar ise, oyunun küçük parçalarıydı.

Ve Harry'nin bunu hakettiğini söylemek isterdim. Onun o üç kadının derisini yüzdüğünü düşünmeyi tercih ederdim, derinlerde bir yerlerde konunun aslında bu olmadığını bile bile. James hep farklı olmuştu, ve her zaman konu onun aktivitelerine gelince onları yalanlarla örtmüştüm. Bana şu "aktivitelerinin" ne olduğunu söylememiş olsa bile, içimdeki inada karşın bunun doğru olduğunu biliyordum. Fakat sezgilerimi gerçekle beraber kapalı tutmuştum, ve bunun altında yatan oğlumun iyi bir çocuk olduğu düşüncesine sarılmıştım. Oğlum hakkındaki bu gerçekleri, onun iyiliği için reddetmiştim.

Hastane yatağından çıkan ince bir ses, beni düşüncelerimden ayırdı. Yatak uzak taraftaki duvardaydı, ve yanında ise bir masa vardı. Ben plastik bir bekleme sandalyesinde otururken, yatakta yatan James'in sol tarafında ilaçlarla dolu bir dolap vardı. Boynuna bir destek konulmuştu , burnunda ise bir bandaj, başında sürekli değiştirilen bir buz torbası, ve gözünde büyük, mor bir şişlik bulunuyordu. Ayrıca derisinin başka kısımlarında başka bandajlar ve dolaşım sisteminde bir sürü ağrı kesici ilaç vardı. "James," dedim. Kafasını yana doğru yatırdı ve anlaşılmaz bir şekilde mırıldandı. "Beni duyabiliyor musun?"

"Evet," dedi, karga gibi bir ses çıkararak. Muhtemelen hiç su almamıştı. "James, dün yaptığın şeyin asla olmaması gerekirdi. Nasıl bu kadar aptal olabildin?"

Söylediğim şeyler hakkında şaşırmış veya meraklanmış gibi görünmüyordu. Kafası karışmamıştı. "Biliyordum . . ." diye konuşmaya başladı, fakat sonra nefes almak için durdu. "Yapacağını biliyordum." Bundan sonra ne demek istediğini tam olarak anladım. Harry'nin onu dövmesini istemişti, böylece onu cezalandırabilecektim. Bunun sebebinden emin değildim, fakat soru sormayacaktım.

"Dinle, James. Harry'yi cezalandırdığım için ben de en az senin kadar mutluyum. Fakat her ne yapmayı düşünüyorsan, hastalara zarar veremezsin. Benim enstitümü artık kendi aktivitelerinle bağlaştırma. Bu çok riskli, ayrıca zaten şimdi bile bu yeri zar zor bu şekilde tutabiliyorum."

Duyduğundan emin olmasam bile, kafasını salladı. "Ciddiyim. Bunu benim için mahfetme."

"Asla," dedi, fakat sesinde bir alaycılık vardı ve bu beni sinir etmişti. Bunu görmezden gelmeye karar verdim ve yanındaki masaya aldığım çiçekleri bıraktım.

psychotic | [türkçe]Donde viven las historias. Descúbrelo ahora