Yaşatmak...
Bazı insanlar, bazı insanları yaşatmak için doğarlar. Kendileri için değil başkası için yaşarlar. Her gün belki de yüzlerce insanın acısına bir nebze de olsa merhem olabilmek için saatlerce ayakta, uykusuz bir halde oradan oraya koşturup...
Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.
Buradan bana bıkmadan usanmadan kapakyapancanımokuyucumSomeone-1 çokçokteşekkürediyorum :))
*Herışığınardındagizlidirbirkaranlık. (H.N.Atsız)
-Birincigün-
Ölümüninsanıherdakikayokladığınıbirkezdahafarkettim. Bir gölge gibi peşimizdeydiölüm, elbetbirgünhepimiz bu dünyadan çekip gidecektik. Önemli olan ne zaman öldüğümüzdençok nasıl öldüğümüz değil miydi? Dedem, kısa ama şerefli birömürün uzun ama şerefsiz bir ömürden daha önemli olduğunu söylerdi. Ne kadar da haklıymış. Bunu bu köye geldiğim şu birgün içinde yaşadıklarımdan anladım. Buradaki insanların olaylar karşısında bakışı ve burada her an yan yana olduğumuz bu askerlerin şehitliği beklemesi göz yaşartıcı. Onları tanımak istemiyorum. Onlarla yakın olmak istemiyorum. Çünkü biliyorum ki şimdiden onlar için endişelenen ve üzülen ben, onları tanıdıktan sonra daha kötü olacağım. Onları tanımak, onlarla iç içe olmak bir ayrıcalık ama aynı zamanda büyük bir yıkımdı. Yaşadığım kötü şeyleri yazmayacağım buraya. Çünkü ne kalem ne de kağıt dayanabilir kurşunların buradaki insanların ruhunda bıraktığı feryatlara.
Kalemimi masanın üstüne bıraktıktan sonra ajandamı yavaşça kapattım. Mümkün oldukça burada kaldığım her gün bir şeyler yazmaya çalışacaktım. İç çekip başımı koltuğun başlığına yaslarken bakışlarım pencereye kaydı. Elimle yavaşça perdeyi kenara çekip karanlık geceyi aydınlatan ışıklara baktım. Saldırı üzerine tedbiri arttırdıklarının farkındaydım. Gözlerim uykusuzluktan kapanırken elime aldığım telefondan saate baktım. Saat neredeyse ikiye gelmek üzereydi. Telefon elimden kayıp koltuğa düşerken gözlerimi kapattım. Birazcık burada uyuduktan sonra yatağa giderdim.
Sabah ezanıyla birlikte irkilerek uyandığımda başımı oynatmamla tutulan boynum kendisini belli etti. Acıyla yüzüm buruştuğumda bakışlarım açık kalan pencereden güneşin yavaş yavaş aydınlatmaya başladığı köyde gezindi. Bir askerin eldivenli ellerini birbirine sürterek yanındakine bir şey söyleyip güldüklerini gördüm. Koltuktan kalkıp içeriye geçecektim ki gördüğüm kişi üzerine kalkma işini bir süreliğine rafa kaldırdım. Biraz daha oturabilirdim. Hem uyuşan ayaklarımla birden ayağa kalkamazdım.