zamanın kenarında unutulmuş bir sandalye.
üzerine oturmak istiyorum ama oturursam düşeceğim.
yer yok, yer var, yer kayıyor.
bir düşüncenin ucunu yakaladım sanıyorum,
ama o da başka bir düşüncenin gölgesiymiş,
gölgeyi tutuyorum, elim kararıyor.
hiç bitmeyen bir uğultu var kafamda,
ama sessizlikten daha sessiz.
ne kadar dinlesem o kadar kayboluyorum,
kayboldukça daha çok buluyorum,
ama neyi bulduğumu bilmiyorum.
gözlerimi kapatsam içerisi daha karışık,
açsam dışarısı bulanık.
birbirine değmeyen iki dünya arasında
sarkaç gibi sallanıyorum,
ama sarkaç hep aynı yerde.
ve bütün bunların ortasında
tek kesinlik:
benim bile anlamadığım ben.