İnsan bulunmak için saklanır, yakalanmak için kaçar ya da bilinmek için yazar. Tanrı'ya bak mesela o da bilinmek istediği için yaratmadı mı bizleri? Oyun da oyuncular da onun. Bu yüzden bizler küçük insanların kurgularının bir parçası olmayı reddetmeliyiz. Peki ya bu da Tanrı'nın oyununun bir parçasıysa mı diyeceksiniz? Oyun kurduğunu sananlar bunu böyle görmedikçe bu argüman kullanışsız olacak. Léa'da bunun bir parçası olmak istemiyor. O yüzden ne bulunmak için saklanıyor, ne yakalanmak için kaçıyor. Böyle yaptığını bir süre sanıyor olması sadece onun oyununun bir parçasıydı ama fark etti ki zaman geri gelen bir şey değil. Bunu da o kurgusal karakterin bir parçası olarak görüp hâlâ oyunda sanmak sadece bir yanılsama ve aptallık olacak. Telafisi veya tekrarı olmayan bir hayatta akvaryumun içinde hiç çıkmadan yaşayabileceğini sanmak korkaklıktan daha fazla bir şey değil. Evet, daha çok küçük ve şu andan daha gençken bir oyunun içinde geçen hikâyeyi istemeden oynamış olabilirim. Fakat oyunu okuduktan sonra ben bu numaraları nasıl yemişim diye sordum kendime. Küçüktüm çünkü anlamazdım. Saatleri bile ortaokulda anca anladım ben. Şimdi öfkemi de nefretimi de kendim için sarf etmemeyi seçmek istiyorum. O yüzden insan vicdanı ile kaldığında kötülük yaptıklarını dürtmek yerine kendine bakmalı, kendi yoluna. Okulunu okumalı, işine gitmeli, ailesine ve eşine vakit ayırmalı. Ben hayatına ucundan kıyısından temas etmediğim hatta kanlı canlı görmediğim kimselerin oyuncağı olmak istemiyorum. Samimiyet mevzusu da bundan. Neyi paylaştın ki benimle, neyin samimiyetini tartışacağım? Tartışma yok. Savaş yok. Hikâye yok. Hele oyun hiç yok.