En son bu defter ve kalemi elime aldığımda hayatımdaki güzelliklerin kıymetini bilemediğimi fark ettim. O günlerin ve ayların üstünden neler yaşandı ve hissedildi bir bilseniz. Şu an saat gece on ikiyi geçiyor. Net olarak hissettiğim şey, yıllardır benimle olan nöbetçilerle hayat ile bir kez daha yüzleştim. Acılarımla. Gerçeklerimle. Biliyor musun, hiç anlatamadım, hayır anlayacaklarını da biliyorum ama insanın gerçekleri kendisine özeldir diye düşündüm hep. Gerçi onlara karşı dilim her zaman suskun oldu, bunu ben seçmedim. Hani tam uykuya daldığın an var ya işte o an hiç uyanmasam diyorum. Konuşacak kimsem yokmuş ve yapayalnıznışım gibi hissediyorum şu koca dünyada. Konudan konuya atlıyorum biliyorum ama çocukluğuma gitmezsem olmazmış gibi. Mutlu bir çocukluk geçirmiş olabilirim ama büyüyünce bu mutluluğum elimden alınmaya başlandı. Çok neşeliydim ben. Büyüyünce gülüşüm bile değişti. Karşımda hep aklımdaki yedi yaşindaki beni getiriyorum. Bana gülümsüyor, mutlulukla. Ona gülümsüyorum, acı bir tebessümle. Eğer bir yerlerde beni izliyorsan küçük kızım, her şey için özür dilerim. Mutluluğunu devam ettiremediğim için. Çünkü en çok sen hakediyorsun. Biz hep yalnızlığa mahkum edildik, boyun eğdik ama bundan sonra böyle olmayacak söz veriyorum. Biz o yalnızlığın içinden küllerimizle doğacağız. Küçük sena ve 18 yaşındaki sena sözü.