durulmayan suyumdan dalgamı aldın. el çekilmişlğimi aldın. yerden saçlarımı, ayağıma batmasın diye kırıkları, parmağımdaki kıymığı. gözümün önüne düşen kirpiği aldın. dağınık tüm parçaları aldın. çok güzeldin. bir miktar dikkatimi aldın. üstüne kokusu sinecek kadar, bir parçası kalacak kadar. ama her seferinde kalbimde kelebek uçuracak kadar sarılmanın tarihini aldın. bak, sen her yarayı öpecek kadar cesur, her şeye tahammül edecek kadar babasın. aniden bir şey oldu baktım çok güzel ev sahibi olmuşum. elini tutunca anladım. çok güzelim ev sahibiyim. köşelere saksılar yerleştirecek kadar. uyanıp bileklerini öpecek kadar buralı olmuşum. hayatımda ilk defa bir şeye sahip oluşum ellerinden geçmiş. bu cümleleri unutsam bu hisleri unutmam. zaten senin adınmış o uzun çizginin adı. avucumdaymış dümdüz. yolummuş. unutmam. bak şu kadar dünyam; evimiz. altı harfe sığdım. bazen şehre sığmazsın ama altı harf, kedisi gibi kıvrıldım, bazen annesi gibi topladım, çocuğu gibi dağıttım. hayatımda ilk kez çok güzel bir şeye bulaştım, hayatımda ilk kez çok güzel bir renge boyandım. hayatımda ilk kez solmadım çünkü koparılmamışım. yakınlığına ama asla sınırı geçmeyişine. uzanışına ama asla çekip almayışına. çarpsan da kırmayışına minnettarım.
seninle kendimi anladım. yaşamak istiyormuşum. sevmek istiyormuşum. sonsuz çocukluk kahkaham. hiç bozmadım. hiç bozulmadın hiç sarsılmadın. dağ gibi dev gibi göğsümde bir çocuk yanımda koca adam hiç incitmeyen bahar, bahçe, orman. sen geldin nasıl tüm dünyayı affettim ellerimi sevdim. şimdi seninle; yüzüm tertemiz kalbim boşluksuz. yol arkadaşım küçücük bir çocuk yol arkadaşım kocaman bir adam.