catandlone

yoldayken, size söylemek istediğim ne çok şey geldi aklıma, ama sizi görünce hepsini unuttum. evet, sevgili henriette, sizi görür görmez, ruhunuzun, güzelliğinizi yücelten yansımalarıyla uyum sağlayacak hiçbir söz bulamıyorum; üstelik, yanınızda öyle sonsuz bir mutluluk hissediyorum ki o anki duygularım geride kalmış duyguları siliyor. her seferinde daha engin bir yaşama doğuyor ve kendimi, yüksek bir kayalığa tırmanırken, her adımda yeni bir ufuk keşfeden bir yolcu gibi hissediyorum. her yeni sohbette uçsuz bucaksız hazinelerime bir yenisini eklemedim mi? sanırım, uzun, bitmek bilmeyen bağlılıkların sırrı budur. bu yüzden size kendinizden ancak sizden uzak olduğumda söz edebilirim.

catandlone

sizin karşınızda, gözlerim etrafımı göremeyecek ölçüde kamaşıyor, mutluluğumu sorgulayamayacak kadar mutlu oluyorum, benliğim kendim olamayacağım ölçüde sizinle doluyor, konuşmam sizinle konuşamayacak ölçüde akıcılaşıyor, zihnim geçmişi hatırlamayacak ölçüde o anı yakalamaya çalışıyor. hatalarımı bağışlamak için, sürekli bir esrime halinde olduğumu iyi bilin. sizin yanınızda, sadece hissedebiliyorum. yine de, sevgili henriette'im, size, bana yaşattığınız sayısız sevinçler arasında, dün karşı karşıya kaldığınız, insanüstü bir cesaretle mücadele ettiğiniz o korkunç fırtınadan sonra, o bahtsız sahnenin beni sürüklediği odanızın yarı aydınlığında, sadece bana yönelmenizin ruhuma doldurduğu hazlara benzeyen mutlulukları asla hissetmediğimi söylemeye cüret edeceğim.
Reply

lilsywia

her gün aynı gibi, her duam bencil, her istek geçici, içerikler unutuldu ve içi boşaltıldı, sadece zaman geçirmek için bir yaşam ya da içine anlam yükleme çabası, bu muyum o muyum bu değil miyim kendinde beğenmediğin yanları değiştirdiğinde gerçekten hala sen misin?

lilsywia

sen benden gitme, gökyüzü başıma yıkılır. attığım her adımda karanlığın dibine vururum. seni kaybetmekten çok, kaybolan ben olurum. sen benden gitme, dudaklarım kurur, dilim tutulur. idam kararı verilir, kalemim kırılır. ne onca geçirdiğim yaşlar, ne gözlerimden akan yaşlar, çare olmaz yokluğuna. sen benden gitme, parçalanır, darmadağın olur, biterim. kendimden giderim. sen ne dersen de, ben yalnız seni sevdim. onu bilir, onu söylerim. sen benden gitme, birbirimizden ayrı olmak ne bana yakışır, ne sana. sevmek, susmak, yürekten avaz avaz bağırmaktır sevdalısına.

catandlone

yoldayken, size söylemek istediğim ne çok şey geldi aklıma, ama sizi görünce hepsini unuttum. evet, sevgili henriette, sizi görür görmez, ruhunuzun, güzelliğinizi yücelten yansımalarıyla uyum sağlayacak hiçbir söz bulamıyorum; üstelik, yanınızda öyle sonsuz bir mutluluk hissediyorum ki o anki duygularım geride kalmış duyguları siliyor. her seferinde daha engin bir yaşama doğuyor ve kendimi, yüksek bir kayalığa tırmanırken, her adımda yeni bir ufuk keşfeden bir yolcu gibi hissediyorum. her yeni sohbette uçsuz bucaksız hazinelerime bir yenisini eklemedim mi? sanırım, uzun, bitmek bilmeyen bağlılıkların sırrı budur. bu yüzden size kendinizden ancak sizden uzak olduğumda söz edebilirim.

catandlone

sizin karşınızda, gözlerim etrafımı göremeyecek ölçüde kamaşıyor, mutluluğumu sorgulayamayacak kadar mutlu oluyorum, benliğim kendim olamayacağım ölçüde sizinle doluyor, konuşmam sizinle konuşamayacak ölçüde akıcılaşıyor, zihnim geçmişi hatırlamayacak ölçüde o anı yakalamaya çalışıyor. hatalarımı bağışlamak için, sürekli bir esrime halinde olduğumu iyi bilin. sizin yanınızda, sadece hissedebiliyorum. yine de, sevgili henriette'im, size, bana yaşattığınız sayısız sevinçler arasında, dün karşı karşıya kaldığınız, insanüstü bir cesaretle mücadele ettiğiniz o korkunç fırtınadan sonra, o bahtsız sahnenin beni sürüklediği odanızın yarı aydınlığında, sadece bana yönelmenizin ruhuma doldurduğu hazlara benzeyen mutlulukları asla hissetmediğimi söylemeye cüret edeceğim.
Reply