Tirynsx

Kendime yakın gördüğüm şarkılar vardı, tekrar tekrar dinlerdim. Bazı cümleler vardı tekrar tekrar okudum. Defa larca baktığım fotoğraflar vardı benim. Bilmem kaç bin defa geri sardığım filmler. Anlamadığım için değildi bu tekrarlamalar. Fazla iyi anlatıyorlardı, fazla yakındılar.

Tirynsx

Kendime yakın gördüğüm şarkılar vardı, tekrar tekrar dinlerdim. Bazı cümleler vardı tekrar tekrar okudum. Defa larca baktığım fotoğraflar vardı benim. Bilmem kaç bin defa geri sardığım filmler. Anlamadığım için değildi bu tekrarlamalar. Fazla iyi anlatıyorlardı, fazla yakındılar.

Tirynsx

“İnsanları anlamıyorum” diye yakındı genç çocuk. Onca lafına rağmen hala aynı kelimeleri sarf eden bu insancıklar, farklı kelimelerle derdini söylediğinde bile, sanki çok “büyük” bir şey yapıyorlarmış gibi yüzüne çarpılıyordu kapılar. Çıkmaz sokaklara giriyordu onun kelimeleri, çaresizliğe bulanmıştı ruhunu anlattığı satırlar. Sonra bir kitap okurken, altı çizilesi bir cümle gördü. Kurşun kalemle o cümlenin altını usul usul çizerken, zihnen bu dünyada değildi, sesli okuduğunu bile fark etmemişti, “Beni anlamalısın. Çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz. Yaşarken anlaşılmaya mecburum.”

Tirynsx

Uzaklara kaçmak, her şeyi ardında bırakmak, bu cehennemin içinden çıkmak ve en yakınında olup da kalbine korku salan herkesten uzaklaşmak istiyordu. Gökyüzü uçsuz bucaksız, denizler ise engindi. Dışarıya atacağı birkaç adım sonunda özgürlüğünü kazanmış olacaktı. Ama eli kolu bağlanmış, ağzı kapanmıştı, yalnızca aralıktan sızan ışığı izleyebiliyordu.