Ülkemizde siyasi kepazelikler devam ederken, bu süreçte sözde gösteri yapan ve bir süre tutuklu kalıp sonra salıverilen sözde masum bir genç; sanırsınız ki ağır hapis yatmış, işkenceler görüp aç susuz bırakılmış, gün yüzü gösterilmeden karanlığa gömülmüş gibi hararetle anlattıkça anlatıyordu. Öyle ki bu ağır süreç onda travma yaratmış; dönmeyen dili dönmüş, kambur sırtı düzelmiş, saçbaş bakım on numara olmuş, nasıl olmuşsa olmuş akıl sağlığını iyiye çevirecek bir travma yaşayarak geri dönmüş!
Biraz baktım ve durdum; peki ya Filistin? Filistinli gençler, anneler, babalar, çoluk çocuk, onlar ne yapsın? Bu kadar basit mi? Sırf siyasi malzeme diye ekranlara çıkardıkları palyaço yerine sadece bir kez adam akıllı, Filistinli gençleri haber yapmak akıllarına gelir mi? Gelmez gelmez, çünkü tek dertleri kendi işkembeleri, hizmet ettikleri firavunların arzu ve istekleri! Ama iş insana ve insan haklarına gelince iş değişir; ne diyordu o yiğit adam?
"Git yüz yüze, gel yüz yüze!"
(Ömer Lütfü Mete)
SİYAH
....
Şiirin tamamı da şöyle;
Sen her sabah geçmez akçe,
Her akşam yarından taze,
Yol vermez yiğitlikçe,
Git yüz yüze, gel yüz yüze...
Söz kılıçtır kulak boyun,
Yarım kasap yarım koyun,
Soğuk kanlı sıcak oyun,
Git yüz yüze, gel yüz yüze...
Kurşun sıkmayız kalleşce,
Arkadan kem söz kardeşçe,
Yememiz içmemiz leşce,
Git yüz yüze, gel yüz yüze...
Dopdolu günlerde boşluk,
Öfke bir müzmin sarhoşluk,
Hani ya düşman olmuştuk,
Git yüz yüze, gel yüz yüze...
Ömer Lütfü Mete