"Neyini sevdin?" diye soruyorlar. Duruyorum bir süre. Düşünüyorum biraz, bulabilir miyim doğru kelimeleri diye. Sonra her zaman yaptığım gibi sıralamaya başlıyorum kelimelerimi. "Çok güzeldi," diyorum. "Bir gülüşü vardı, aşık olmamak elde değil. Bir bakardı ela gözleriyle, adeta erirdim karşısında. Sesinin tınısı en güzel şarkıdan güzeldi. Çok kibardı, çok nazikti. Bir kalbi vardı herkesi alırdı içine..." sayıyorum da, sayıyorum. En sonunda duruyorum biraz. "Kısaca her şeyini ya," diyorum. Öylesine bir "Her şeyini" olmuyor bu. Yüzündeki yaralara, sivilcelere kadar sevdim ben. İnanmıyorlar tabii. "Ciddi misin?" der gibi bakıyorlar. Onlar da haklılar elzem. Kibarlığını yalanların dışında pek tatmadım. Kelimelerin bana karşı öyle sivriydiler ki, ben hâlâ kanıyorum. Sesin bir kaç yalan dışında hep yüksekti bana. Güzelliğini bana hiç göstermedin. Yalandan gülüşlerin dışında hiç duymadım gülüşünü. Gözlerin bana hiç güzel bakmadı. Öyle güzel oynadın ki rolünü, ben öyle sandım ama o gözlerini arkasında hep bir nefret vardı, ben dışında herkesin gördüğu. Çok uzun bir süre öyle sansam da, kalbinin içinde hiç olmadım. Bıraksam herkesi taşıyacak kalbin, beni taşımadı. Sen çok güzeldin de, bana hep en çirkin tarafını gösterdin. Bu yüzden anlayabiliyorum insanların sorularını, cevaplarımın tatmin etmeyişini, şaşkın şaşkın bakışlarını.