0000I0102-

مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰى

0000I0102-

don't look back. you did your best. you be the only one who can protect yourself. there could be some trials; harshes, risks, dangers... but still don't look back. and enjoy the ride. just feel. if you're sad just be sad. if you're happy just be happy. it's life. keep doing.

0000I0102-

k.n. | 17.41 - 24.05.03 
Reply

0000I0102-

alnına elimi koydum. sen gerçekten de cesurca bir yaşam sürdün. lütfen sen de benim alnıma elini koy. bir insan parmak izleriyle başka bir insanın alnına dokunup onu teselli ettiği o anda önemsiz olan her şey yitip gider. ve köpük gibi kaynar bir arzuyla sarsıldığımız için tadına doğru düzgün varamadığımız o sessizlik kucaklar bizi. sen gerçekten çok çabaladın. yaşamak için, hayatta kalmak için, buralara gelmek için çok çabaladın. en mutlu anlarını henüz yaşamamış olmanı iki elimi açıp diliyorum tanrı'dan.

0000I0102-

canlı değil fakat büsbütün ölü de sayılmaz. çevresine sessiz bir güç yayıyor, bir rüzgâr gibi itiyor gövdemi. ımpetraz, beni hypotheques avlusu'ndan dışarı atmak istiyor.

0000I0102-

j.p.s. | bulantı
Reply

0000I0102-

pipomu bitirmeden hiçbir yere gitmem.
Reply

0000I0102-

evet, lucie bu. ama başkalaşmış, kendini kaybetmiş. çılgın bir cömertlikle acı çekiyor. gıpta ediyorum ona. şurada dimdik duruyor, damganlanmayı bekler gibi kollarını uzatmış, ağzını açmış, güçbela soluyor. yolun iki yanından duvarların büyüdüğünü, birbirine yaklaştığını, lucie'nin bir kuyunun dibindeymişçesine onların arasında kaldığını sanıyorum. birkaç saniye bekliyorum, kaskatı kesilip yere düşecek diye korkuyorum: bu olağanüstü acıya dayanamayacak kadar çelimsiz. ama kıpırdamıyor bile, çevresindeki nesneler gibi o da taşlaşmış gibi. bir ara onun hakkında yanılıp yanılmadığımı, gördüğümün onun gerçek tabiatı olup olmadığını düşünüp kuşkulanıyorum.

0000I0102-

j.p.s. | bulantı
Reply

0000I0102-

uzaklaşıyorum ondan. yine de şansı var. bense üç yıldan beri fazlasıyla durgun bir hayat yaşıyorum. bu trajik yalnızlıklar biraz boş bir katışıksızlıktan başka şey vermez bana. yola koyuluyorum.
Reply

0000I0102-

hafifçe inildiyor. gözlerini fal taşı gibi açıp ellerini boğazına götürüyor. hayır, böylesine acı çekme gücünü kendinden almıyor. bu güç ona dışarıdan geliyor. şu bulvardan. kolundan tutup ışığa, insanların arasına, hoş, pembe sokaklara götürmek gerek onu. insan orada böyle acı çekemez, yumuşayıverir, olumlu havasına bürünür ve olağan acı düzeyine iner.
Reply

0000I0102-

artık özgür değilim, istediğimi yapamıyorum artık. nesnelerin insana dokunmaması gerekir çünkü onlar canlı değildir. aralarında yaşar, onları kullanır sonra yerine koyarız. yararlıdırlar, işte o kadar. oysa bana dokunuyorlar. çekilmez bir durum bu. onlarla bağlantı kurmak korkutuyor beni. sanki hepsi birer canlı hayvan gibi.

0000I0102-

j.p.s. | bulantı
Reply

0000I0102-

evet, evet ta kendisi, ellerde duyulan bir tür bulantı bu.
Reply

0000I0102-

şimdi anlıyorum. geçen gün deniz kıyısında, çakıl taşını elime aldığımda ne hissettiğimi şimdi daha iyi hatırlıyorum. içim geçecek gibi olmuştu. ne tatsız şeydi. bu duygunun çakıl taşından geldiğinden, ellerime ondan geçtiğinden kuşkum yok.
Reply