ŞİMDİKİ ZAMAN
DEFNENİN ANLATIMINDAN ;
Yine olaylı olacağını anladığım bir güne açtım gözlerimi... Nasıl mı ?
Gözlerimi açar açmaz duyduğum ilk şey Ömerin bağırmaları oldu. Her bir dakika içerisinde en az 10 defa sinirle bir şeyler bağırıyordu, ve çok geçmeden de odama daldı.
"Defne kalk, gidiyoruz."
"Sana da günaydın ya." dedim gözlerimi ovuşturarak doğrulurken.
"Oyalanacak vaktimiz yok, mesele ciddi. Çabuk kendine bir çanta hazırla acilen uzaklaşıyoruz buradan."
"Noldu ki ?" dedim korku dolu bir sesle yüzüne bakarken.
"Sorma Defne, sorma hızla hazırlan, hadi hadi hadi."
Ne kadar sinirli olduğunu gördüğüm için daha fazla üstüne gitmemeye karar verdim ve dediklerini yapıp olabildiğince hızlı hazırlandım. Daha yarım saat dolmadan tüm işlerimi hallettim ve koşar adımlarla Ömerin yanına, salona indim.
"Tamam hazırım ben."
"Güzel." dedi ve yanındaki adama valizleri işaret ettikten sonra zaten açık olan ev kapısından çıkıp arabaya doğru yol aldık.
Arabayı şoför kullanıyordu ve önümüzde 2, arkamızda 2 araç olmak üzere toplam 5 araç gidiyorduk. Gitgide korku seviyem hat safaya ulaşsa da Ömer bu kadar sinirliyken onunla konuşamazdım, hayır, o kadarına henüz cesaretim yoktu. Tam benim bunları düşündüğüm sıralarda Ömer zihnimi okurcasına açıklama yapmaya başladı.
"O ev artık güvenli olmadığı için birdaha oraya dönmeyeceğiz. Yani en azından, çok uzun bir süre daha dönmeyeceğimiz kesin. Hülya, Melis ve seni ortak, güvenli bir eve alıyoruz. Tüm şirket, özellikle de Hakan, Kerim, ben üçlüsü olarak tehlikedeyiz. Güvenliğin en üst sınırda olduğu bir evde bir süre üçünüz kalacaksınız."
"Sen ?," dedim panikle gözlerine bakarken, ama saniyeler içerisinde hemen düzeltim kendimi.
"Yani, siz ?"
"Sizinle kalmamız büyük bir tehlike kaynağı Defne, o yüzden siz bizden uzakta olacaksınız. Ama sürekli iletişim içinde olacağız merak etme,"
"Ayrıca Defne unutmadan, herhangi bir kaçma girişimi içerisinde olursan saniyesinde çalıştığın o yeri, teyzeni ve Edanın evini patlatırım. Hem de gözümü kırpmadan. Son olayda, elektrik kesme olayında neler yaptığımı gördün, sakın şansını bile deneme."
Cevap vermek yerine kafamı küçük uslu bir çocuk gibi tamam anlamında salladım ve bakışlarımı tekrar camdan dışarı doğru yönlendirdim. Ne işler dönüyor, bu tehlikenin kaynağı kim, neden bu durumdayız hiçbir fikrim yok, deli gibi de merak ediyorum fakat tek kelime de edemiyorum. En kötüsü bu olmalı sanırım, cevabını merak ettiğim milyonlarca soru varken öylece sessiz kalmak.
Fazlasıyla sessiz -Ömerin sinirli ve kısa süren telefon konuşmaları dışında- bir yolculuğun ardından arabanın park edilmesiyle hepimiz sırayla indik. Ömer içeri geçmemi söyleyince tabiki dediğini ikiletmeden evin ziline bastım.
"Defne !"
"Melis !"
Yıllar sonra ilk karşılaşma, tıpkı filmlerdeki gibi... Birbirimizi görünce dolan gözlerimiz, etrafı kaplayan o anı bulutları, sımsıkı sarılışımız. Birdaha asla birbirimizi görmeyiz sanıyordum, birdaha asla Melis gibi mükemmel bir arkadaşım daha olamazmış gibi...
"Ya ben seni çok özledim Kızılım, sen ne kadar güzelleşmişsin böyle !"
"Bana diyene bak sen... Melis, ya bende seni çok özledim, hemde çok." dememle birlikte tekrar sıkıca sarıldık.
Bu aşırı dozda romantizm içeren anımızı bölen şey içeriye sokulmakta olan valizleri oldu. Tabi biz Melisle birbirimize sarılıp aşk yaşamakla meşgul olduğumuz için adamlar zorlukla girip çıkıyordu. En sonunda onlara eziyet etmeyi bırakıp içeri geçtik, ve fark ettim ki Hülya, Kerim ve Hakan da buralardı. Çok geçmeden Ömer de geldi yanımıza.
"Hadi beyler, çıkıyoruz."
Ömerin talimatı üzerine Hakan Melise, Kerem de Hülyaya son tembihlerini yaptı ve birbirlerini öpüp sıkıca sarıldıktan sonra gözleri yaşlı bir şekilde uğurlandılar. Tabiki biz Ömerle öyle şeyler yapmadık ama herkes sarılırken bir iki adım ona doğru yaklaştım.
"Dikkat et." dedim tüm cesaretimi toplayıp o iki kelimeyi sarf edebilmek için büyük bir çaba harcayarak.
Kabul ediyorum, en son bana merak etme dedikten sonra çok kırılmış, çok sinirlenmiştim, hatta ona bir daha asla iyi davranmayacağıma dair kendime söz de vermiştim ama... Bu durum farklıydı. İçimdeki sesler beni sürekli olarak dürtüyordu, hatta biri git yapış adamın dudaklarına belki de onu son görüşün olabilir bile diyordu.
Kaçabilirdim, bir şekilde herkesi her şeyi atlatıp derhal Edayı bulup onları da alarak izimi kaybettirebilirdim. Ama yapmadım. Yapamadım. Elimde birsürü fırsat vardı, kızlar da sonuna kadar yardım ederdi ama ben belki de hayatımın en büyük salaklığını yapıp kaçmama kararı aldım.
Sonraki birkaç saat Melisle görüşmediğimiz zamanda birbirimize neler yaptığımızı anlatmakla geçti. Hülya da bize katılıyordu tabiki, zaten onlar Melisle yakın arkadaşlardı, Kerim ve Hakandan dolayı. Kadroya yeni eklenen ben olmuştum sanırım.
Tüm bu konular bittiğinde, asıl meseleye geçtik. Ömerin beni zorla yanında tutuyor olması...
"Defne bak, ne türlü yardım istersen biz her zaman hazırız, elimizden geleni de yaparız."
"Yapamam Melis, o kadar insanın hayatı söz konusuyken ben sırf kendi bencilliğim yüzünden kaçamam."
"Bak Edayı da annesini de bulur ortadan kaldırırız, izlerini kaybettirip giderler biran önce."
"Tamam, hadi diyelim Edayı hallettik. Ya restoran ? Patronum Selma Hanım, onun ailesi, çocukları ? Ya teyzem ? Kuzenlerim ? Hepsini birden nasıl yok etmeyi düşünüyorsunuz ?"
"Bulunur bir çaresi..."
"Bulunmuyor Hülya, inan bende çok düşündüm ama bu işin bir çözümü yok. Herkesi bir şekilde güvene alsak bile Ömer onları bulur, kızlar siz bunu benden de iyi biliyorsunuz."
"Ya Ömer... Böyle biri değildi." dedi Melis derin düşüncelere doğru dalarken.
"Ne zamandır tanıyorsunuz siz Ömeri ?" diye bir soru attım ortaya, ikisi de birbirine bakmaya başladılar.
"Uzun bir süredir tanıyorum ben," dedi Melis ve derin bir nefes aldıktan sonra sözlerine devam etti.
"Lisenin son yıllarından beri."
"Nasıl yani, biz arkadaşken de tanıyordun yani öyle mi ?"
"Sayılır... Anneannemin oturduğu mahallede oturuyorlardı, Hakanla Kerim de oradaydı hatta. Onları çok görmezdim ama Ömerle çok sık karşılaşırdık."
"Nasıl yani ?"
"Anneannemle annesi çok yakınlardı, anne kız ilişkisi gibi bir şeydi onlarınki. Yani o zamanlar Ömerle çok bir konuşmuşluğum yoktu ama etraftan duyduğum kadarıyla biliyordum."
"Ömer baya baya mahallede yaşıyordu sanki ? Hakanla Kerim de öyle hatta ?"
"Aynen, Passionis yani şimdiki şirketlerini kendi emekleriyle kurdular, baya tırnaklarıyla kazıya kazıya başardılar her şeyi," dedi Hülya açıklama amaçlı, ve sonra da o anlatmaya başladı.
"Kerimlerin söylediklerine göre lise bittikten sonra iyice zıvanadan çıkmış. O zamanlar dördüncü bir arkadaşları daha varmış, Sarp, ama onu kaybetmişler. Onun ölümünden sonra da Ömer kimsenin tanıyamayacağı bir hâle gelmiş."
"Neyden dolayı ölmüş Sarp, kaza falan mı ?"
"Ömerin babası yüzünden gibi bir şey anlatmıştı Kerim bana ama o konu hakkında çok konuşmadık, daha doğrusu ben üstelemedim."
"Ömerin babası...," dedim aklımda yüzlerce soru işareti belirirken.
"Annesinin öldüğünü söyledi ama, babası nerede ?"
"İşte onu kimse bilmiyor, yani Kerimle Hakanın konuşmadığı tek konu da bu zaten, resmen yasaklı konu."
Melisin sözleri üzerine bu sefer kafamdaki soru işaretleri giderek daha da arttı. Hangi birisini soracağımı seçemez hâle gelmiştim resmen, adam kapalı kutu gibiydi, esrarengiz, gizemli, bol bilinmeyenli...
"Annesi nasıl öldü ?"
"İntahar etti."
Hülyanın dedikleri üzerine ağzım kocaman açıldı ve bir süre öylece bakakaldım. Melis benim de annemin intahar ettiğini biliyordu, ve bana çaktırmamaya çalışarak Hülyaya durumu anlattı.
"Defne ben... Ben çok üzgünüm inan bilmiyordum."
"Yo, sorun değil." diyebildim kelimeleri zar zor biraraya getirerek.
"Ömer bana annesinin benim babam yüzünden öldüğünü söyledi..."
"Gerçekten mi ?"
İkisinin de ağızları kocaman açılmış aynı anda verdiği bu tepkiye bakılırsa bunu onlar dahi bilmiyorlardı. Bir çıkmazdan öbürüne savruluyordum, tam bir çıkış yolu buldum, ben buradan çıkarım diyorum, önüme yeni bir engel çıkıyor, ve asla da sonuca ulaşamıyorum. Matematikte gördüğüm 3 bilinmeyenli denklemler bile Ömer ve hayatını çözmekten çok daha kolay.
"Ben anlamıyorum gerçekten, aramızda sadece lanet olası bir biyolojik bağ var diye beni her şeyin sorumlusu olarak görmesi, çok saçma. Tüm yaşadıklarının acısını benden çıkarmaya çalışıyor, daha babamın annesine ne yaptığını bile bilmiyorum, bana onu anlatmayı bile çok görüyor ! Bazen öyle bir çıldırıyorum ki sinirden gözüm kararıyor, evde herhangi bir kesici alet bulsam kendimi liğme liğme doğrayacak duruma geliyorum."
"İşte izin ver kuzum biz sana yardım edelim. Bak biraz düşünüp üzerine uğraşırsak hallederiz bu meseleyi."
"Melis-"
"Melis haklı Defne, itiraz etme hemen de bi düşün önce. Birsürü çözüm yolumuz var, sen bi evet desen, gerisi tamam."
"Kızlar bu çok tehlikeli."
"Biliyoruz ama başka çaren mi var ? Şuna baksana Defne, resmen hapis bir köle gibi yaşıyorsun."
Hülyanın dedikleri doğruydu, her kelimesini katılıyordum ama bir türlü kaçmak için kendimi ikna edemiyordum. Sürekli içimden bir ses beni durdurup duruyordu ve ben hiçbir şey yapamayıp ona boyun eğiyordum. Üzerine düşünülürse, ve de çaba harcanırsa bir çözüm yolu bulunabilirdi. İki seçenek vardı, ya başarılı olup kaçıp hayatıma devam edecektim, ya da başarısız olup kendimle birlikte birçok insanın ölümüne sebep olacaktım. Bunu kendi kendime söylemek bile o kadar iç karartıcı ki...
Odayı derin bir sessiz kaplamış, herkes derin derin bir şeyler düşünürken zilin çalmasıyla birbirimize baktık. Aramızda en cesaretli, en cesur Melis olduğu için o hemen önden atlayıp kapıyı açmaya gitti, çok geçmeden de kıyafetlerinden ve kulağındaki şeyden güvenlik olduğu anlaşılan iri yapılı bir adamla geri döndü.
"Defne Hanım, Ömer Bey sizin için bir araba hazırlattı, acilen binip belirtilen adrese gitmeniz gerekiyor."
"İyi de daha geleli 2 saat bile olmadı, noldu ki birden ?"
"Bilmiyoruz efendim, bize verilen talimat bu."
"Peki, geliyorum."
Adam onayını aldıktan sonra başını yerden kaldırmadan evden çıktı hızla. Kızlarla birbirimize bakarken daha fazla durmamaya karar verip montumu giydikten sonra ikisiyle de vedalaştım.
"Haber ver merak ederiz diyeceğim ama nasıl haber vereceksin..."
"Ya Hülya sen Kerimi bir arasana, Ömer beni niye çağırışıyormuş belki öğrenirsin."
"Aa mantıklı."
Ortaya attığım fikir üzere Hülya telefonuna sarıldı ve hızla birkaç yıla bastıktan sonra telefonu kulağına götürdü. Birkaç çalıştan sonra açmadığını anlayıp pes ederek kapattı telefonu.
"Neyse güzelim yapacak bir şey yok gidince öğrenirim artık." dememle birlikte ikisi de dikkatli ol tembihlerini yaptı ve bende arabaya doğru yürümeye başladım.
Nedense içimde nedenini anlayamadığım bir sıkıntı vardı, sanki aldığım nefes ciğerlerime gitmiyormuş gibi, sanki kalbime doğru bir taş oturmuş gibi... Fazlasıyla memnuniyetsiz bir ifadeyle az önce içeri gelen adamın yanına gittim.
"Defne Hanım, Ömer Bey tek başınıza gelmenizi söyledi, o yüzden şoförünüz yok. Buyrun." diyerek sürücü koltuğunun kapısını açtı adam.
Bu durum fazlasıyla garip gelse de birkaç saniyelik şaşırma evresinin ardından derin bir nefes alarak bindim arabaya. Adam çok geçmeden kapıyı kapattı ve park yerinden hızlıca uzaklaştı.
Bir türlü arabanın anahtarına dokunup alamıyordum elime, orda öylece o bana bakıyor, bende ona bakıyordum. Kendimle olan sorunumu anlayamasam da birkaç dakika içinde kendime geldikten sonra anahtarı elime aldım.
Tam anahtarı deliğe sokup arabayı çalıştıracağım sırada karşıdan deli gibi koşarak gelen Ömeri görünce duraksadım. Nefes nefese yanıma ulaşırken korkuyla camdan ona doğru baktım.
"Defne çabuk in, arabada bomba var !"Defne patlayacak mı, kurtulacak mı, hepsi yeni bölümde sizlerle nihahahahahhahahh diyip kaçıyormuşum 😂😂😂 Sizlere bir sorum var canlarım, bu geçenlerde yaptığım geçmiş zaman dönüş kısmını beğendiniz mi ? Sizce bunu daha sık yapmalı mıyım yoksa böyle devam mı etmeli ? Hikayede daha fazla veya daha az görmek istediğiniz şeyler varsa paylaşın benimle lütfen 🐝
Okuyan herkese kocamaaan teşekkürler, sizleri seviyorum.
-Selenay

YOU ARE READING
Bedel (DefÖm)
Fanfiction"Senin baban, benim annemin sonunu getirdi. İşkence ede ede öldürdü onu, zamanla, canından can kopara kopara... Şimdi de ben senin sonunu getireceğim Defne Topal. BEDEL sen olacaksın."