sidelyaisik

                                                                        1
          	Hayat aslında bir bitkiye benzer. Bir bitkiye su vermediğinizde solar, ilgi vermediğinizde ölür. Hayatın birçok yerinde bunu görürüz evet. En çokta bir bebeğin, bir çocuğun veya bir gencin hayatını etkiler. 
          	Bir aile düşünün. Çocuğunun okulda başarılı, dışarıda saygılı evde ise itaatkar olmasını isteyen bir anne baba figürü var. Bunların yanında aile çocuğa bu rolleri yaşayacak herhangi bir eğitimi vermemiş ve en acısı ise bu rolleri benimsemediği için çocuğu sürekli psikolojik baskılara maruz bırakmış. Evdeki yaşanan diyalogları bir çoğunuz tahmin edersiniz. Veya çocuğun yasadığı o duygu durumunu. Biliyorsunuz evet, çünkü benzerlerini yaşadınız. Bende yaşadım. Kardeşimde. Hepimiz yaşadık. Hayatın bir yerlerinde, banyonun kenarında ağlarken bulduk kendimizi. İçimizdeki çocuğa kızdık, onu azarladık... Çoğu zaman kendimize yetemedik, krizler geçirdik ve belki öfke nöbetleri. 
          	
          	Kimseyle konuşamadık, anlatamadık. Kendimizi anlayamadık. İntikam ateşiyle yanıp tutuştuk elimizden bir şey gelmeyince o ateşte kendimizi yaktık. Küllerimiz çocukluğumuzun boğazında birikti, yeri geldi çocukluğumuzu okyanuslara boğduk küller gider de rahat nefes alırız diye. Yine nefes alamadık... Boğazımızda düğüm, göz kapaklarımızda biriken yaşlarla odalarımıza geçip sakinleşmek için derin nefesler aldık. Ve yine ne oldu dersiniz? Bu seferde aldığımız nefes zehir oldu bize. Biz ki hastalıklı bir neslin evlatları. İyileşmek ne de ulaşılamaz gelirdi. Dışarıya güçlü olduğumuzu kanıtlama çabalarımız peki? Güçlü müydük sahi? İnsanların önünde göz yaşlarımızı saklayabildik diye güçlü mü olduk? 

lilmonim

@ sidelyaisik  Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun? 
          	  
          	  Görmez misin? Gül kendini hakir gören kara toprakta biter. Kendini bu çağdan sakınanı sev. 
          	  
          	  Bilmiyorlar çiçek koklamayı. Bilmiyorlar bu densiz dünyayı. Bu evrende kaybolmaya çok ihtiyacın olduğunu sanırsın, hâlbuki sen en çok bulunmaya, fark edilmeye muhtaçsın… Günün birinde son yemeğini yiyip, son çiçeğini koklayıp, bir arkadaşına son kez sarılacaksın. Son kez olduğundan haberin olmayacak. O yüzden kıymetini ver yüreğindekilere. Kalan yılların kıymetini bil. Çünkü devamı yok… 
          	  
          	  Sevdiklerine bağlı ol, ama bağımlı olma. Fedakâr ol, ama kendini feda etme. Dünü unutma ama saplanıp kalma da. Sabret ama katlanma. Eleştir ama suçlama. İste ama ısrar etme. Bu zaman öyle bir zaman ki… Zamanların en iyisi hem en kötüsü. Hem akıl çağı hem aptallık. Hem inanç devri hem kuşku. Hem aydınlık mevsimi hem umutsuzluk kışı. Hem her şeyimiz var hem hiçbir şeyimiz yok. Hem varız hem yokuz… 
          	  Bu yüzden her şeyin geçici olduğunu unutma!
Contestar

sidelyaisik

Bence ben çok korkak bir insanım. Ve en kötüsü de bunun farkında olamayışım. Yıllardan beri korkusuz sanardım kendimi, meğer ben aslında çok şeyden korkuyormuşum. Ailemden, arkadaşlarımdan, yaşıtlarımdan, karşı cinsten ve aslında birazda kedilerden. Ben yalnız kalmaktan çok korkup yalnızlığı kendime şifa bilmişim. Kendime sığınıp yine kendime zarar vermişim. Şimdi 10 şubat 2024 saat 01.43 ve ben bu satırları yazıyorum. Oysa bir yıldır böyle duygusal yazılardan mahrum bırakmıştım kendimi. Duygusal olan her şeyi bir kenara bırakıp duygusuzluğu şart bilmişim. Acımasız ve korkak birine dönüşmüşüm bir canavar olmuşum. Küçükken Scooby doo izlerdim ve canavarlar yakalandıklarında kendimi onlarda bulurdum. Onlarında canı yanmış, onlarda korkmuşlar, intikam almak istemişler, maske ile kendilerini korumuşlar, koruyabiliriz sanmışlar, ama koruyamamışlar. Gün sonunda ise mahkum olmuşlar. Ben ise günün sonunda bir zindana değil zihnime mahkum oluyorum. Karmakarışık, en az İstanbul kadar. Oysa ben hep Muğla olmak isterdim, İstanbul değil. Cesur olmak isterdim, korkak değil. Duygularımı yaşamak isterdim, duygularımdan kaçmak değil. Ve güçlü olmak isterdim, yorgun olmak değil. İyileşmek isterdim, iyi olacağım. Söz veriyorum, kendime, üç yaşıma, dokuz yaşıma, onaltı yaşıma ve şimdiye.
          	  
          	  “Senin gördüğün dünya, benim gördüğüm dünyadan farklı ve dünyanı başkalarıyla paylaşman imkansız.’’  -Kendinle Savaşma Sanatı-      
Contestar

sidelyaisik

                                                                        1
          Hayat aslında bir bitkiye benzer. Bir bitkiye su vermediğinizde solar, ilgi vermediğinizde ölür. Hayatın birçok yerinde bunu görürüz evet. En çokta bir bebeğin, bir çocuğun veya bir gencin hayatını etkiler. 
          Bir aile düşünün. Çocuğunun okulda başarılı, dışarıda saygılı evde ise itaatkar olmasını isteyen bir anne baba figürü var. Bunların yanında aile çocuğa bu rolleri yaşayacak herhangi bir eğitimi vermemiş ve en acısı ise bu rolleri benimsemediği için çocuğu sürekli psikolojik baskılara maruz bırakmış. Evdeki yaşanan diyalogları bir çoğunuz tahmin edersiniz. Veya çocuğun yasadığı o duygu durumunu. Biliyorsunuz evet, çünkü benzerlerini yaşadınız. Bende yaşadım. Kardeşimde. Hepimiz yaşadık. Hayatın bir yerlerinde, banyonun kenarında ağlarken bulduk kendimizi. İçimizdeki çocuğa kızdık, onu azarladık... Çoğu zaman kendimize yetemedik, krizler geçirdik ve belki öfke nöbetleri. 
          
          Kimseyle konuşamadık, anlatamadık. Kendimizi anlayamadık. İntikam ateşiyle yanıp tutuştuk elimizden bir şey gelmeyince o ateşte kendimizi yaktık. Küllerimiz çocukluğumuzun boğazında birikti, yeri geldi çocukluğumuzu okyanuslara boğduk küller gider de rahat nefes alırız diye. Yine nefes alamadık... Boğazımızda düğüm, göz kapaklarımızda biriken yaşlarla odalarımıza geçip sakinleşmek için derin nefesler aldık. Ve yine ne oldu dersiniz? Bu seferde aldığımız nefes zehir oldu bize. Biz ki hastalıklı bir neslin evlatları. İyileşmek ne de ulaşılamaz gelirdi. Dışarıya güçlü olduğumuzu kanıtlama çabalarımız peki? Güçlü müydük sahi? İnsanların önünde göz yaşlarımızı saklayabildik diye güçlü mü olduk? 

lilmonim

@ sidelyaisik  Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun? 
            
            Görmez misin? Gül kendini hakir gören kara toprakta biter. Kendini bu çağdan sakınanı sev. 
            
            Bilmiyorlar çiçek koklamayı. Bilmiyorlar bu densiz dünyayı. Bu evrende kaybolmaya çok ihtiyacın olduğunu sanırsın, hâlbuki sen en çok bulunmaya, fark edilmeye muhtaçsın… Günün birinde son yemeğini yiyip, son çiçeğini koklayıp, bir arkadaşına son kez sarılacaksın. Son kez olduğundan haberin olmayacak. O yüzden kıymetini ver yüreğindekilere. Kalan yılların kıymetini bil. Çünkü devamı yok… 
            
            Sevdiklerine bağlı ol, ama bağımlı olma. Fedakâr ol, ama kendini feda etme. Dünü unutma ama saplanıp kalma da. Sabret ama katlanma. Eleştir ama suçlama. İste ama ısrar etme. Bu zaman öyle bir zaman ki… Zamanların en iyisi hem en kötüsü. Hem akıl çağı hem aptallık. Hem inanç devri hem kuşku. Hem aydınlık mevsimi hem umutsuzluk kışı. Hem her şeyimiz var hem hiçbir şeyimiz yok. Hem varız hem yokuz… 
            Bu yüzden her şeyin geçici olduğunu unutma!
Contestar

sidelyaisik

Bence ben çok korkak bir insanım. Ve en kötüsü de bunun farkında olamayışım. Yıllardan beri korkusuz sanardım kendimi, meğer ben aslında çok şeyden korkuyormuşum. Ailemden, arkadaşlarımdan, yaşıtlarımdan, karşı cinsten ve aslında birazda kedilerden. Ben yalnız kalmaktan çok korkup yalnızlığı kendime şifa bilmişim. Kendime sığınıp yine kendime zarar vermişim. Şimdi 10 şubat 2024 saat 01.43 ve ben bu satırları yazıyorum. Oysa bir yıldır böyle duygusal yazılardan mahrum bırakmıştım kendimi. Duygusal olan her şeyi bir kenara bırakıp duygusuzluğu şart bilmişim. Acımasız ve korkak birine dönüşmüşüm bir canavar olmuşum. Küçükken Scooby doo izlerdim ve canavarlar yakalandıklarında kendimi onlarda bulurdum. Onlarında canı yanmış, onlarda korkmuşlar, intikam almak istemişler, maske ile kendilerini korumuşlar, koruyabiliriz sanmışlar, ama koruyamamışlar. Gün sonunda ise mahkum olmuşlar. Ben ise günün sonunda bir zindana değil zihnime mahkum oluyorum. Karmakarışık, en az İstanbul kadar. Oysa ben hep Muğla olmak isterdim, İstanbul değil. Cesur olmak isterdim, korkak değil. Duygularımı yaşamak isterdim, duygularımdan kaçmak değil. Ve güçlü olmak isterdim, yorgun olmak değil. İyileşmek isterdim, iyi olacağım. Söz veriyorum, kendime, üç yaşıma, dokuz yaşıma, onaltı yaşıma ve şimdiye.
            
            “Senin gördüğün dünya, benim gördüğüm dünyadan farklı ve dünyanı başkalarıyla paylaşman imkansız.’’  -Kendinle Savaşma Sanatı-      
Contestar

sidelyaisik

Ah canım sevgilin'

sidelyaisik

@ acilinasogeldiii  hiç kimse gelmiyor
Contestar

acilinasogeldiii

@ sidelyaisik  Derin bir okyanustayım
Contestar

omererenyaiste

@ sidelyaisik  Kitabının güzel olduğunu zaten tahmin ediyordum sidelya ama gerçekten konusu güzelmiş en yakın zamanda okumaya çalışıcam 
Contestar