epey oldu aslında. konuşmayalı, yazmayalı ve en çok da düşünmeyeli. zaman zaman fısıldamak istiyorum, ama işte tam da o anlarda sanki herkes beni dinliyormuş gibi oluyor. şehir trafiğine ara veriyor, okul zilleri çalmayı bırakıyor, sanatçılar konserlerini durduruyor. bak dediğin gibi bu defa dünya benim etrafımda dönmüyor. ben dünyanın etrafında dönüyorum. tüm bunlar ben ne zaman kendime seni fısıldamaya çalışsam bir anda oluveriyor. odalara sığınmakta buldum çareyi. odama. benden başka kimsenin giremediği, konuşamadığı ve pek tabii duyulamadığı odama. öyle eskisi gibi öfkeli değilim. ya da başka bir şey. tek bildiğim hiçbir duyguyu öylesine canlı yaşamıyorum. sanki cansız bir canlı dolanıyor zihnimin parmaklarında. uzun tavan bakışmalarım oluyor bir kere. gözünü hiç ayırmadan kırk iki dakika bakarsan tavan da konuşuyor seninle. ama bunu tercih etmem. dinlemek istemiyorum. uzun tavan bakışmalarından sonra birtakım kanıtlar bırakılıyor arkada. solgun beniz, ıslak kirpikler ve karıncalı zihin.
ıslak kirpik dememe bakma. artık düşünmüyorum bir de. artık dediğime de bakma. artık olalı yıllar oldu. harbiden artık mıydı. avuntu mu yoksa. güzelliği mi. dağıldık, bu bizim sırrımız. ne diyorduk, gözyaşı güzelleyicileri gelmeden gözyaşını şişeye doldurup denize bırakmaktan bahsediyorduk. öyle olmasa bile öyle. gerek yok öyle yaşlara derim. yaşanır, yaş alınır, yaşlanılır ve yaşanılır. yaşlanmak cilde iyi gelir deseler de boşver sen bunları.
bundan başka bir gün çıkmasın karşına kelimelerim. bugün de çıkmasın ister kalbim. ama oldu da çıktı, seni hiç kabullenmedi bu zihin. ama bu gece son kez ısınsın dudaklarım.