Description
Selim karşısındaki sinir bozucu yaratığı yapabildiği kadar görmezden gelmeye çalıştı. Çiçekli elbiseleri, başlarına geçirdikleri geniş şapkalarıyla her biri birbirinden güzel bu genç kadınların arasında Melike daha da gözüne batar olmuştu. Aptal inadı yüzünden şimdi de belini kıracaktı. Sıkıntıyla yerinden doğrulup, kocaman fındık sepetini sırtlamaya çalışan kıza doğru yürüdü. Melike sinirle bulutlara baktı. Yağmur geliyordu. Fındığın harmana alınması gerekiyordu ama Bodrum'dan gelen görücülere kendilerini beğendirecekler diye kimsenin el attığı yoktu. Bu sırada güçlü bir el uzanıp aldı sepeti. Melike istemeden kızardığını yanaklarına kan hücum ettiğini hissetti. "Zahmet etmeyin" dedi ağzının içinden. Selim kendisinden önce harekete geçen adamı tanımıştı. Sefer Sürmeneli. Melike adama ağzı açık ayran budalası gibi mi bakıyordu sanki? Bir de kızarıyor muydu? Melike. Hiç bir erkeğe dönüp bakmayan, inatçı, huysuz, gıcık Melike? Saçları şapkaların altına tıkılmamış, iri dalgalar halinde sırtına yayılan, lastik ayakkabısının üzerinde uzanan çorapları neredeyse diz üstüne kadar çekilmiş, biçimsiz basma eteğinin beline Karadeniz kuşağını bağlamış kıza adam niye böyle bakıyordu ki? Peki kendisi neden o gözleri parmaklarıyla oymak istiyordu? Bir insan aşık olduğunu ne zaman anlar? Defalarca kırılmış bir kalp sevildiğine nasıl inanır? Aşık bir adam sevdiği kadın için ne kadar delirebilir? Haydi bakalım başlasın yeni masalımız...