Description
Biz üç kişiydik: Âsaf, Âhu ve ben. Âsaf evdi, kerpiçten yapılma derme çatma, damından su damlayan kulübeyi yuva yapandı. İlk sığınağım ilk aşım, ilk kez lokmamamı bölüşüm. Âsaf öğretendi. Bir yandan korumayı, sahiplenmeyi, ayağa kaldırmayı bir yandan da hiçbir şeye gözü kapalı bağlanmamayı, kimseye sırtını dönmemeyi, uyurken bile tek gözünün hep aralık kalmasını. Âsaf evdi, aileydi. Âhuysa eve getiren, yolunu kaybettiğinde bulduran, parıl parıl parlayan, herkesin ulaşmak isteyeceği ancak ulaşamayacağı kadar uzakta görünen bilakis biraz sevgide yüreğini avcunuza koyuverendi. Âhu Çoban yıldızıydı. Öğrenilendi Âhu: saflık, sevgi, kuşkusuz güven, masumiyet, şefkat, güzellik ve korku. Korkuyu ögrendiğimdi. Karanlıklarda savaşmaktan, alevlerde kalmaktan korkmazken bir çift Âhu gözü kaybetmekten dünyaları kaybedecekmişcesine korkmaktı. Ben ise kaybolandım. Aranmayan, sorulmayan. Ben bir köşeye konulup unutulandım. Biraz hırçın biraz yaralıydım. Mütemadiyen kanayandım. Hep kaybedip hep atakta kalandım. Asaf ve Ahu... Beni buldular, beni sardılar, karanlıkta yıldızım, bilmediğim yerde öğretmenim oldular.